YOKUŞ
Yokuşu çıkarken dizlerimi tutum.
Dedim Yusuf, hapı yuttun.
Biraz daha gidip caddeye yaklaştım.
Derken, vitrinlerde ki aynalarda kendime bir bakayım dedim.
Bu çökük omuzlar bu beyazlamış saçlar kimin? Allah’ım!
Aynadaki adam ben miyim?
Geriye bakmadan yürüdüm biraz daha.
Karşımda bana benzeyen onlarca insan…
Bastonu elinde ak saçlı dedeler,
Ayağını sürükleyerek gidenler,
İki çocuğunu birden sırtında taşıyan anneler,
Çöpten ekmek toplayanlar,
Siren sesleri,
Deli deli gezenler…
Ne gördüysem hiç bir şey beni teselli etmedi.
Kanadı kırık güvercin gibi hissettim kendimi!
Yüreğim nereye kadar taşıyacak,
Bu çileli görüntüleri!..
Halbuki yarınlar bugünden daha umutlu olmalı.
Habersizden yaşamalı, gülümseyerek…
Bu dersi çıkardım:
Bu yokuşu çıkarken,
Bu caddeleri gezerken!
Kanun yapmalı insan kendi kendine.
Bazı şeyleri yasaklamalı.
Somurtmayı, şımarmayı, yılışmayı bırakmalı.
Ciddi, neşeli, sağlıklı olmalı
Aslında bu hayat,
Tanrının bize bir hediyesidir,
Gam, keder niye?..
Eve gider gitmez,
Bir çay demleyeceğim.
Sonra yudum yudum:
Bir gün daha fazla yaşamanın
Keyfini yaşayacağım.
Bu dizim neden o yokuşa dayanamadı,
Çok mu yük taşıdı?
Beyazlayan saçlarım, aynaları,
Niçin acı acı güldürdü?
Hangi vicdansız,
Senin için hak etmediğin şeyleri düşündü?
Vefasızlıklar, ihanetler, riyakarlıklar…
Geçti gitti kanatsız günlerim.
Yokuşlarda bıraktım suskunluğumu…
Mutlu olmak için çok az zamanımız kaldı.
Sen, sen ol,
Bir daha yokuş çıkma,
Aynalara da asla bakma!..






















