“Anılarınız mücevherlerinizdir.”
Julie Butler
“Anılar antikalar gibidir, yaşlandıkça daha değerli olurlar.”
Marinela Reka
*
Yetim kalan hatıralar, sözcükleriyle yazımı başlıkladım. Boynu bükük anılar da diyebilirdim. İnsan yaşadıkça acısıyla tatlısıyla çok şey öğreniyor. Mevlana’nın söylediği gibi: “Hamdım, piştim, yandım!” Bu sözcükleri içselleştirerek okudukça insan olgunlaştığını hissediyor.
Hayat acımasızca devam ederken hatıralar yetim kalıyor! Arkanıza dönüp baktığınızda şöyle düşünüyorsunuz; yaşamım da neler kaldı elimde? Aslına bakarsanız, geçmişteki her şeyiniz yetim kalıyor. Bir çocuk annesini ya da babasını kaybedince; hem yetim, hem de öksüz kalır. Sorarım size, bu acıya yürek mi dayanır?
Kadın eşini, çocuklarını, evini ayakta tutar. Eğer bir gün gelir ölürse, evdeki bütün eşyalar yetim kalır! Nasıl mı? Anlatayım: Her şeyden önce çocukları, sonra eşi, sonra balkondaki çiçekleri… Dahası mı? Bin bir emekle yapmış olduğu el işleri… Nakış, dikiş, örgü, yapmış olduğu boyamalar, dolaptaki giysiler, sandıktaki el emeği göz nuru olan rengi solmuş çeyizleri, çalan kapı zilleri ve duvardaki saatleri de yetim kalır!
Bende önemli hatırası olan ya da boynu bükük kalan bir el işi var. Papatyalarla bezenmiş bir kırlent… Çok küçük yaşta iken çok sevdiğim ablam yapmıştı. Halen belleğimde dipdiri duruyor. Bu güne dek gözüm gibi korudum. Değeri benim için çok önemli! Eğer bir gün bu dünyadaki misafirliğim biterse; bu da yetim kalacak! Kim bilir bunu benim gibi koruyacak kimseler olur mu?
Oturduğum masamda şöyle bir geçmişime uzandım. Aklıma ne geldi dersiniz? Hemen ceviz sandığı açtım. Öyle ki geçmişin kokusunu hissettim ve gözlerim doldu! Bir anda sevgili ablamın o narin elleriyle yapmış olduğu gözüm gibi sakladığım, papatyalarla bezenmiş kırlentini gördüm. Sandıktan çıkardım. Anılarım bir film şeridi görüntüsüyle gözlerimin önünden geçti. Biraz sararmıştı. Özenle yıkadım ve ütüledim. Çerçeveletip duvara astım. Yetim kalan anılarla baş başa kaldım. Ablam, ruhun şad olsun, nurlar içinde uyu!
Acılarımızın yasını tutarken bayram ettiler kimi düşmanlar…
Bir umut değil midir gökyüzüne bakmak ve kayan yıldızları izlemek?
Şu fani dünyadan tek dileğim vardı: Saygı duyduğum anam, babam tarafımdan sevilmek… Ne ki : “Annen yok, kimsen yok! ” diyen Doğan Cüceloğlu‘nun sözleri benim de içimi acıtıyor!
Çok değildi beklentilerim. Çok görüldü bana böylesi dilekler. Neydi bana zalim feleğin kastı? Koydu beni bu dünyada anasız, babasız…
Kısacası: Açılır, kapanır parantez işaretleri arasında bir çizgidir yaşamak…
Yürü git be zalim dünya, ben ermedim muradıma! Bir giz gibi sevdim ana ve babamı! Yürü git başımdan yalan dünya, yürü git yaaa!
*
“Ne güzel şey hatırlamak seni…
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine:
Bir çekmece,
Bir yüzük
Ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
Fırlayarak yerimden,
Penceremde demirlere yapışarak,
Hürriyetin sütbeyaz maviliğine
Sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım…”
Nazım Hikmet
*


















