Roman kahramanı Selim, inşaat mühendisi yirmi beş yaşlarında bir gençtir. Anne ve babası ile Trakya’da akrabalarını ziyaret dönüşü Zekeriyaköy yakınlarında araçları ile yağışlı bir havada giderlerken arkadan çarpan bir kamyonun yaptığı kaza ile ailesini kaybeder. Kendisi yaralıdır. Evleri Belgrad Ormanlarına yakın Bahçeköy’dedir. Ancak bu evle birlikte birçok ev, yola gider. Çaresiz evi boşaltmak zorunda kalır. Evdeki anılarını alıp eşyaları satmak zorunda kalır. Babasının çantasında dedelerinden kalma eski bir harita bulur ve cüzdanına yerleştirir. Çalışmak zorundadır. İnşaat şirketlerine müracaat etse de ülkenin krizde olması nedeniyle beklediği teklif gelmez. Çare olarak üniversite yıllarında yarı zamanlı çalıştığı restorana gider. Patronu onu eskiden olduğu gibi yine barda çalıştırır. Aynı zamanda buranın deposundaki küçük bir odada kalır. Bu oda, caddeye bakar ve onun dünyası olur. Bara gelen müşterilerle tanışır. Onların anlattığı hikâyelerini dinler. Bunlardan birisi de Burcu adında konservatuvar mezunu bir kızdır. Aralarında aşk başlar. Ancak kız, esrar kullanmaktadır. İstanbul’u birlikte gezerler. Bara gelen bir turizm şirketi sahibinin gemisinde yaptıkları yolculukta kıza evlilik teklifi yapar. Kız müptelası olduğu esrarı restorana yakın meydandaki simitçiden alması için Selim’den yardım ister. Selim, istemese de kızı üzmemek adına birkaç kez alır. Cadde, Türkiye gerçekleri ile doludur. Burada sokakta yatan şair bir adamla tanışır. Kadın cinayetlerine tanık olurken, sokak çocuklarının araç önlerine atılıp para kapma sahnelerine de şahit olur. Bir gün esrar alırken polislerin takibi sonucu yakalanır. Ancak patronun tanıdığı olan komiser, bu seferlik kan tahlili takibi yapılması karşılığında Selim’i serbest bırakır. Patronu babasının rahatsızlığı için Selim’e restoranı teslim edip memleketine giderken karısına da göz kulak olmasını ister. Karısı bir pavyon kadını olup onu pavyondan para karşılığında çıkartarak evlenmişlerdir. Kadın, hiç kimseyle görüşmez. Çünkü aşiret ailesi peşindedir ve öldürülmesi için aranmaktadır. Selim’i bir gün musluğun akıtması sonucu gecenin bir yarısı çağırır. Selim, iş yeri aracı ile gider, musluğu tamir eder ve kadınla uzun uzun sohbet ederler kahvelerinin sıcaklığında. Kadının giyimi cüretkâr olsa da Selim duyarsızdır. Sevgilisi Burcu ile gezdiği bir esnada kadın, Selim’i yine çağırır. Eve geldiğinde kadın, posta kutusunda bir tehdit mektubu aldığını ve yazanın ağabeysi olduğunu ve ondan ne yapması gerektiğini sorar. Selim, taşınmayı önerdiğinde kadın, babasının hastalığı için başka şehre giden kocasını arar. Kocası da bu fikri benimser ve taşınma konusunda Selim’in bardaki çalışanlarla eşine yardım etmesini ister. Selim, bir gün iki çalışanla evi toplamaya giderler. Yorulup acıktıklarında hamallarla birlikte kamyonun arkasında karınlarını doyurdukları bir esnada hamal kılıklı birisi apartmana girip kapısı açık eve girerek banyodaki malzemeleri koliye yerleştiren kadını bıçakla öldürdükten sonra yangın merdiveni bölümünden kaçar. Eve ilk giren Selim’dir. Kadının meme arasındaki bıçağı görünce alıp atar. Mahkeme süreci devam eder. Deliller aleyhinedir. Tutuklanır ve ağırlaştırılmış müebbet cezası alır. Sicilinin temiz olması ve mahkemedeki hali ile cezası 35 yıl 7 ay 15 güne indirilir. Beş yılın sonunda karşı sitesinde oturan bir adam, bilgisayarında çocuğu için çektiği bir videoyu incelerken bahçeyi de görüntülemiştir. Bir adamın kaçış anını fark eder. Videoyu yakınlaştırır ve bir zamanlar gazetede okuduğu bu cinayetin bu adamca işlenebileceğini düşünerek karakola gidip durumu bildirir. Selim yapılan mahkeme sonucunda gerçek katil olan kadının ağabeyi yakalanır ve Selim, serbest bırakılır. Gidecek yeri yoktur. Devletin bankaya yatırdığı parasından bir miktar alıp köhne bir otelde kalır. Burada yine yaşlı bir adamla evlendirilip ailesinden kaçan yan odadaki bir kadınla tanışır. Ancak ona mesafeli olsa da kadın, birisine sığınmak adına Selim’e cinselliğini de kullanarak yaklaşır. Selim, bir gün ailesinin mezarlığını ziyarete gider. Dönüşte köy kahvesine uğrar. Burada babasının samimi arkadaşı yaşlı bir adam, karısının öldüğünü ve yalnız yaşadığını söyleyerek birlikte yaşamayı teklif eder. Selim kabul eder. Bu arada artık dünyanın sorunlarından kurtulup çok iyi bildiği Belgrad Ormanlarında bir yer altı evi inşa etmek ister ve planlarını yapar. Önce ikinci el triportör alır. Kazı yapacağı bütün malzemeleri bankadan çektiği parayla satın alır. Hüsmen amcanın teklifini kazacağı ormana yakın olduğu için kabul eder ve kendisini evladı gibi kabul eder. Akşam yemeklerinden sonra kapı önündeki sedirde birbirlerine ilginç hikâyeler anlatırlar. Evlerine Kadriye isminde güzel bir kız, Hüsmen amcasına karısının vasiyeti üzerine zaman zaman yemek getirir. İkisi artık âşıktır ancak ağabeyi bunu fark edince iki arkadaşı ile birlikte Selim’i öldüresiye dövüp hastanelik ederler. İyi olduğunda motorun arkasına koyduğu malzemeler ile kimsenin uğramaya cesaret edemediği ormanın derinliklerinde haritada belirtilen Gölet’e yakın bir yerde çalıların arasında yapacağı yer altı evin yerini belirler ve inşaata başlar. Bir ayda evi yapar. Hüsmen babasının çatısında kullanılmayan nostalji malzemeleri de taşıdığında dünya ile irtibatını keser ve burada mutludur. Ne televizyon ne radyo ne de İnternet gibi hiçbir şey yoktur hayatında. Ormana girişte güvenliğin dikkatini çekmemesi için buradaki bir restoranın otoparkında üç saatliğine çalışmaya başlar. Patronu onun barda çalıştığını öğrenince bara alır. Burada eski çalıştığı günlere döner. Yine insanların sorunlarını dinler. Zengin avukat bir kadın bir gece evine götürür ve sevişmek ister. Kadının kocası hovardadır. Yurt dışı gezilerindedir. Ancak kadından şüphelendiği bir gün oyun oynar ve ikisini yatakta çıplak bir halde yakalar. Onları odadan kovup yarı çıplak bir halde bahçede kaçmaları için silahı ile bir süre korkutur. Ama kapana kısılmış gibi yalıdan çıkamazlar. Adam, ‘katil olmaya değmez!’ diyerek, ikisini serbest bırakır. Adamın şartı Selim’i bir daha o restoranda görmemektir. Selim, işinden ayrılır ve yer altı evinde kalırken arada bir köye de gider. Kadriye ile buluştuğunda ağabeyi yine sıkıştırıp bir gün onu feci bir şekilde arkadaşlarıyla döver. Selim, kinlenir ve bunun intikamını alır. Sevgilisinin evine eter ve iplerle hazırlıklı gider. Arka bahçeye geçmek üzereyken ağabeyi kapıdan çıkar. Burun buruna tartışırlarken eteri koklatıp onu bayıltıp bağlar ve triportörüyle yer altı evine getirir. Burada onu korkutarak ölümden beter eder. Bu durumdan sonra ağabeyi bir daha ne Selim’e sataşır ne de kız kardeşine karışır. Bu arada Hüsmen baba ölmüştür ve evi Selim’e bırakır. Selim, ‘kimi sevdiysem ölüyor.” sitemiyle artık kendini yer altı evine kapatmaya karar verir. Buraya yerleştiğinde dünya ile ilişkisini iyice keser. Arada bir koşmak için altı buçuk kilometrelik Neşetsuyu Parkuruna gider ve koşanlarla sohbet eder. Yer altı evinde kitaplar okuyarak zaman geçirirken, hazineyi bulmak için tünel kazar. Yirmi metreyi birkaç metre geçmişti ki vurduğu kazma ile bir taş düşer. Fenerle bakar, eski yapı izbe bir yerdir. Deliği genişletip içeri girer. İçeride birbirine sarılmış iskeletler bulur. Bir başka odaya girer yine küçük bir iskeletle karşılaşır. Feneri duvardaki bir taşa doğrultur. Taşın farklı bir duruşu vardır. Çevresini kazarak açar. Selim, aradığı hazineyi bulabilecek midir?
Not: “YER ALTINDAKİ GÜNEŞ” adlı bu eserim, 09.03 2021 Saat 13:49:00 tarihi itibariyle 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında Telekomünikasyon Kurumu tarafından yetkilendirilen E-GÜVEN Firmasınca onaylanmıştır.





















