Ördek gibi paytak adımlarla pastaneye yürürken, gözlerini ovdu. Balkondan damlayan su başına geldi. Huylandı o hâlde içeri girdi. Dükkânı boyayan ve temizleyen elemanlara pasta ve çay ikram etti. Aceleden geri döndü, içeri girdi ve kapıyı kapattı. Yırtıcıların peşinde olduğunu zannetti. Masa başında dikildi veresiye defterine bir şeyler yazdı. Daktilo ve hesap makinasını sildi.
Saçları boynunu kapatmıştı, tıknaz vücutluydu. Gözlerinden uykusuzluk akıyordu, yorgundu. Yüz hatları sert ve yıllara ait izler taşıyordu. Elleri çatlamış inşaat işçisi gibi olmuştu. Dükkânın önünde akbaba gibi çalışanları beklemeye başladı.
Çocukların sokakta yaygara kopartmalarına sıkıldı. Kendi kendine, çocuk oynar, koşar dedi. Durgundu, bu devirde bakkal mı açılırmış diyen arkadaşlarına hak mı verecekti. Emekli memurun dediği dedik, olarak tanınıyordu. Bu kafayla başarması zor diyorlardı.
Evinin salonunu dükkân yaptığı için, kira vermeyecekti. Fakat arkadaşları belediye ile aranı iyi tutmalısın aksi hâlde şikâyet olursa, kabul etmezler diye de hatırlatmışlardı. Kararında acele ettin. Her yerde market zincirleri ve AVMLER açılıyor. Onların karşısında tutunman çok zor diye de doğrusunu söylemişlerdi. Balıkçı kuşu gibi yakaladığını yutacağını zannettin. Bugün onlar, geçitten hızla geçerlerken, mahalle esnafına hayat hakkı tanımıyorlardı. Takım elbise ve kravat ile esnaflık olmuyor.
Emekli memur, kira vermiyorum, bu işi deneyeceğim diyordu. Arkadaşı yapma etme dediyse de bir atımlık barutu olduğunu, sesinin ne kadar çıkacağını, sonradan anlayacaktı. Arkadaşları, elini kaldırıp selâm verip nasılsın iyi misin? der ve bir şeyler alıp giderlerdi. Başka bir zaman, elini kaldırıp selâm verip nasılsın iyi misin? der ve geçerlerdi. Sonuçta elini kaldırmadılar bile. Çünkü, fiyatları nerde ise marketin iki katıydı. Malı ucuz alamıyorum ki, ucuz satabileyim, diyordu.
Memur, bakkalı kapattığında en az bir yıl çevrede görünmedi. Farklı bir semtte arkadaşı yeni bakkal arkadaşına rastladı. Süt dökmüş kedi gibi geziniyordu. Omuzları düşmüş ve gözleri içe çökmüştü. Bugünün sistemiyle mücadeleyi yapamayacağını anlattık. Sıkıntısı çekilen bir ürün, ithal ediliyor ve markete veriliyor. Bu düzende marketlerin açıkça korunduğunu kaç defa söyledik, o zaman susardın. İkazımızı siyasi olarak algılardın, kusura bakma yanlışın; doğru ve akıllı hareket etmemende. Emekli oldun ama hayatı tanımadın. Fiyatlarını hiç marketle karşılaştırdın mı? Yüksek ücret verip senden niçin alalım ki, dedi. Bizim de dertlerini dert edinecek gücümüz yoktu. Sende samimi bir şekilde başını kuma soktun. Memur, emeklilik için birikimimiz bir hevesle gitti. Mallarımızı bile yok bahasına dağıttık, dedi.
Arkadaşı üzerine fazla gitti ama “Evinin salonu yine de seni dişçi kerpeteni gibi kurtardı,” dedi. Yeni bakkal, kaybolan umutlarını ve pençesine düştüğü sefaleti anlattı ve göz yaşı döktü.