Tunus da Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı bir halk isyanıyla devrildi. Bu hareketin adına da YASEMİN DEVRİMİ denildi. Biliyorsunuz Ortadoğu halkları diktatörlüklerle yönetilmektedir.
10 milyon nüfuslu bir ülkedir. Başkenti Tunis ve dili Arapçadır. Tunus Fransızların güdümünde uzun yıllar kalmış bir ülkedir. 20 mart 1956 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir.
Makalemizin konu başlığına baktığınızda Tunus ile Nuri Alço nun ne alakası olabilir diye düşünüyor olabilirsiniz. Nuri Alço nun şahsiyetiyle tabiî ki bir alakası yok fakat Nuri Alço nun sembolize ettiği ve filmler de canlandırdığı rol ile çok alakası var. Ülkeleri ve global sömürü sistemini bir de böyle anlatalım istedim. Yasemin adında bir kadın sekreter vardır ve onun Nuri Alço tipinde bir patronu. Patron aslında iki tanedir ve her iki patronun da Yasemin e niyeti bozuktur. Yasemin de aldığı hediyeler ve tatlı iltifatlara bayılmaktadır. İki patrondan biri ABD yani Nuri Alço diğeri AB yani Tecavüzcü Coşkun dur. Her ikisinin de gözleri Akdeniz Güzeli Tunus u yani Yasemin i görünce fıldır fıdır raks vantilatörü gibi dönmektedir. AB yani Tecavüzcü Coşkun un yıllardır BİN ALİ marifetiyle ellenip duran sürekli tacizden bıkan Yasemin geçen ay isyan etmiştir. Yasemin in eli yüzü zarar görse de, Tunus un sokakları kan revan olsa da sonunda Yasemin ferahlamış görünmektedir.
Şu durumda Yasemin in durumu hala kesinlik kazanmamıştır. Yasemin özgür kız mı olmuştur yoksa Tecavüzcü Coşkun un kucağından kalkıp Nuri Alço nun yatağına mı terfi edecek o belli değil. Önümüzdeki günlerde Yasemin in bir dizi filme konu olup olmayacağı YASEMİN İN SUÇU NE adıyla yayınlanıp yayınlanmayacağı belli değildir.
Tunus da bir isyan veya halk ayaklanması ya da bir senaryo oynanmaktadır. Benim tahminim şöyledir. ABD Afrika kıtasında operasyonlar düzenlemektedir. ABD AB yi Afrika’dan kovmaktadır. Bu yoldan hareketle Ortadoğu da hava daha da ısınacaktır. Diktatörler devrilmeye Saddam ile başlamıştı ve devamı sürüyor. Ortadoğu halkları Tecavüzcü Coşkun yani AB nin kukla diktatörlerinden kurtulacaklar. Peki özgür mü olacaklar ? Hayır tabiî ki. Bundan sonra diktatör eliyle zorla öpülmeyecekler Nuri Alço nun gazozlarıyla hafif rehavette yarı uykudayken yatakta öpülecekler. Diktatörler gidecek yerine siyasi liderler gelecek ve Nuri Alço nun gazozlarını onlar satacaklar ülkelerinde. Halkta zorla tecavüz edilmekten kurtulup gazozla öpülmeyi DEMOKRASİ zannedecek ve sokaklara dökülüp bu gazozla öpülmeyi kutlayacaklar hatta bayram ilan edeceklerdir. Velhasıl Tecavüzcü Coşkun gidecek Nuri Alço ve gazozu gelecek, halk öpülmeye devam edecektir.
Kardeşim bu fikre nerden kapıldın, özgürlük halklar için Ortadoğu da hep yalan mı diye sorabilirsiniz. Ben de derim ki, HİÇ BİR AĞA KÖYDE İKİNCİ BİR AĞA ÇIKMASINA İZİN VERMEZ. Bunu önlemek için elinden geleni yapar. Ağanın en büyük kozu da köy halkının cahil olması ve cahil kalmasıdır. Diğer kozu da ağanın gözüne girmek isteyen yığınla salak bulunmasıdır. Bu salaklar ağadan bir aferin almak için bir dam eşeği öper. Köyde önemli olan ağanın sözünün geçmesi olduğu gibi küresel planda da küresel aktörler asla yeni güçlü aktör devlet istemez. Bunu önlemek içinde halkların zayıf halkalarını çok iyi bilirler ve vakti gelince kukla değiştirmeyi ayarlarlar. Halklar da bu kukla değişimlerini kendi zanlarınca başarı kabul ederler.
NEDEN FRANSA
İmam’ın oğlu Seyyid Mustafa’nın Şahın gizli istihbarat servisi (savak) tarafından öldürülmesinin ardından İran’da karışıklıklar meydana geldi. Şah rejiminin aleyhine bir ayaklanma başlatıldı. İmam Humeyni’nin önderliği altında yürütülen bu hareketler sonucunda İmam, Irak’tan Fransa’nın başkenti Paris kentine geçti. 1 Şubat 1979’da Şah’ın İran’dan kaçmasının ardından İmam Humeyni on beş yıllık bir sürgünün ardından büyük bir karşılama ile İran halkına İslâm Cumhuriyetini hediye olarak getirerek İran’a döndü.Neden Fransa ?
FRANSA İRAN IRAK SURİYE
Bugün Suriye, İran ve Irak, ABD ve dünya tarafından “uluslararası terörizmi desteklemekle” suçlanıyor. Ama Fransa’nın Orta Doğu’da her zaman üç kalesi vardı; Suriye, İran ve Irak. AB demek Fransa ve Almanya demektir. Global resme baktığımızda görülen şey ABD doları ve AB Euro kavgasından başka bir şey değildir. AB ABD tarafından hem Ortadoğu dan hem de Afrika dan çıkarılmaktadır. Bu operasyonda ülkemiz çok önemli bir pozisyondadır.
Tunus tarihi kısaca şöyledir :
Osmanlı Devleti zamânında Tunus, önceleri Yeniçerilerin desteklediği bir Dayı vâsıtasıyla, daha sonra da bir Bey vâsıtasıyla yönetilmeye başlandı.
İlk beylik sülâlesi Birinci Murâd Bey tarafından kurulan Muradî sülâlesidir (1612-1631). 1710’dan sonra Beyler, irsî yoldan tahta çıktılar. Bu arada Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya Tunus’ta ekonomik faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Fransa 1830’da Cezayir’i işgâl ettikten sonra, Tunus ile daha fazla ilgilenmeye başladı.
Tunus’ta Fransa, İngiltere ve İtalya’nın gözü ve çıkarları vardı. 1878’de Kıbrıs’ı elde eden İngiltere, Fransa’nın Tunus’taki özel imtiyazlarını tanıdı. Fransa, bâzı Tunuslu aşiretlerin (Krumirlerin) Cezayir topraklarına yaptıkları akınları ve bâzı toprak taleplerini bahâne ederek 1881 yılında Tunus’a asker çıkardı. 12 Mayıs 1881’de yapılan Bardo Antlaşmasıyla; Tunus Beyi, dış hükümranlığı, siyâsî ve ordu işlerini bir Fransız Genel Vâlisine bırakıyordu. Tunus’un Muher ve güney kesiminde başlayan ayaklanmalar güçlükle bastırıldı. Vâli Paul Cambon, yeni bey Ali bin Hüseyin’e (1882-1902) Marsa Sözleşmesini kabul ettirince (1883), Fransız himâyesi resmen kurulmuş oldu.
1930’larda Habib Burgiba önderliğinde Tunuslular bağımsızlık mücâdelesine başladılar. İkinci Dünyâ Harbi esnâsında Tunus bir savaş alanı oldu. Harpten sonra Burgiba yeni Destur Partisini kurarak bağımsızlık mücâdelesine devam etti. Nihâyet 1956 yılında Tunus bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlığını kazandıktan sonra Tunus Cumhûriyetini îlân eden Burgiba, ilk Tunus Cumhurbaşkanı oldu. Birçok reformlar yaparak lâik eğilimli bir rejim kurdu.
Eğitimde Fransız sistemine bağlı kalınmıştır. İlkokullardan îtibâren öğretimin Arapça yapılması sağlanmışsa da üniversitede öğretim Fransızca olarak yürütülmektedir.
