Bu gün bir “MERHABA” ile başlıyorum güne, yağmurlu bir İzmir sabahından dostlar…
Gün/aydını sona sakladım… Yalnızlığımı sakladığım gibi kalabalıklardan…
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla, yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla, Saat takırtısıyla…
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla ama ”Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı. Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya. Yada bir fincan kahveyi balkonda Kumruların ve çiçeklerinle konuşarak içmek..
Ama ”Çaya kaç şeker alırsın?..” Yada kahveni yapayım mı?.. diye soran bir ses olmalı ara sıra…
Neyse bünye alışkın, daha da alışacak yalnızlığa, böylesi günlere…
Biz bakalım günümüze ne düşmüş, payımızı alalım ve bir küçük hikaye ile devam edelim.Heybede ne varmış… İsteyen buraya astığım eski bir şiiri de okuya bilir. Vallahi kızmam-)))
– Kasabanın birinde iyi kalpli, nur yüzlü bir çiftçi yaşarmış. Yaz kış demeden çalışır, yetiştirdiği sebzeleri her hafta pazarda satarmış. Yine bir gün, pazardan evine dönerken cefakâr atı tökezlemiş, arabasının tekerleği taşa çarparak kırılmış.
Tekerleği tamir etmek için uğraşırken, akşam duasına geç kaldığını fark etmiş. Torbasında olması gereken dua kitabını aramaya koyulmuş.
Bulamayınca, huzursuzluğu paniğe dönüşmüş.
Dizlerinin üzerine çöküp, “Affet beni Tanrı’m!” diye yalvarmış, “Hafızam kötü olduğu için hiçbir duayı ezbere bilmiyorum. Şimdi ne yapsam acaba?..”
Biraz düşünmüş, derin bir nefes aldıktan sonra “Evet, buldum!..” diye bağırmış sevinçle:
“Tanrım, sen nasıl olsa tüm duaları biliyorsun. Alfabedeki harflerin hepsini yavaşça söyleyeceğim,
lütfen onları istediğin şekilde birleştir.”
-Tanrı, meleklerini çağırıp: “Sevdim bu duayı,” demiş. “Çünkü sade bir yürekten geliyor…”
Bilemiyorum ama siz sever misiniz, sevmez misiniz ama Tanrı biliyor kalbimi, ben her sabah yüreğimden gelen tüm kalbi duygularımla, dostlarıma içi kocaman sevgi dolu “Dostlara gün/ aydın olsun…” derim avaz avaz . Tanrı bilir içinin neyle doldurduğumu, sizler bilir misiniz bilmem…
Ben yüreğimizden coşan, taşan sevgi dolu “GÜNAYDIN ”la başlamalı derim her sabah bu zorlu hayat yoluna…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Ve yeni gün umutlarınızın, düşlerinizin gerçek olduğu anlarla dolsun…
Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
YÂRE MERHABA
Meltemler savurunca ipek gibi katlanan
Sarı saçlarında ki her bir tele merhaba
Seviyorum dedikçe ballar gibi tatlanan
Ağzında danslar eden güzel dile merhaba
Dudağın üstünde ki siyah gül gibi duran
Gönlümü acımadan hep yerden yere vuran
Ardına hiç bakmadan gidip kalbimi kıran
Yüzündeki anlamlı birkaç çile merhaba
Senin için bir ömür geçirsem de beklenir
Şems onu hiç görmez de beyaz kalır aklanır
Anlamadım sebebi kimindir o saklanır
Göğsünde duran beyaz gonca güle merhaba
Kemale ermiş midir yirmi mi senin yaşın
Anlaşıldı bellidir senin hayalin düşün
Her gündüzün gecesi nasıl yakar ateşin
Alevden geri kalan kora küle merhaba…
30.11.2015 18.30 – İZMİR (2)
Ömer Sabri KURŞUN























