Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Merhaba___” MERHABA ” demek yeni bir nefes gibi… Bardaktaki su gibi, fırından yeni çıkmış ekmek gibi… O kadar güzel ki ” gel hadi dostluğumuza dostluk katalım ” der gibi… Olmalı… Gün aydın gibi… Dostları olmalı sesleneceği, seslerini duyacağı…
YANINDA TUTACAK BİR ELİN OLMALI…
Bir yaz günü, plajda oturuyor, kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum. Her ikisi de, deniz kıyısında, kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalışıyorlardı. Kale neredeyse tamamlanmışken, büyük bir dalga gelip kaleyi bozdu. Her şey, bir anda ıslak bir kum yığınına dönüşmüştü.
Bütün uğraşlarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların gözyaşlarına boğulmalarını bekliyordum. Ama çocuklar beni şaşırttı. Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular ve gülerek kıyıdan biraz daha uzaklaşıp yeni bir kale yapmaya giriştiler.
Çocukların, o anda bana önemli bir ders öğrettiklerini fark ettim. Yaşamımızdaki her şey, yaratmak için üstünde çok zaman ve enerji sarf ettiğimiz her karmaşık yapı, aslında kumdan yapılmışlardır. Sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler ayakta sağlam kalabilir. Er ya da geç, bir dalga gelip, kurmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz çalışmaları anında yıkabilir.
Böyle bir durum karşısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir…
Ama ben, elimi tutacak benden olgun insan isterim karşımda!..
Benden dürüst…
En ufak dalgada, arkasını dönmeyecek kadar olgun.
…Arkamı döndüğümde, sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.
Bir o kadar cesaretli olmalı. Yağmurdan ıslanıp, fırtınadan kaçmamalı…
Birine kardeşim diyorsan, onunla her yola korkmadan gideceksin.
Bu hayatta en çok güvendiğimiz kişilerin başında kardeşlerimiz gelir. Ne zaman başımız sıkıştığında, işler ters gitmeye başladığında sırtımızı dayayacağımız, güveneceğimiz kişileri etrafımızda görmek isteriz. Bu kişilerin başında da “kardeş dediğimiz kişileri gözlerimiz arar. Ve onlar her zaman yanı başımızda ve ellerimizden tutup kaldırmaya hazırdırlar.
Aynı anne babadan doğan, kan bağımızın olduğu kardeşlerimiz olabileceği gibi; en yakın dostlarımızdan da “kardeş” seçebiliriz. Tamamen hayatın akışı içinde gördüğümüz fedakârlıklardan, vefalarından, özverilerinden dolayı bazı insanlar kardeş yakıştırmasını tam olarak hak ederler. Yalnız yaşamak insana mahsus bir durum değildir. İnsanoğlu her zaman yanında kardeşi, ya da kardeşi gibi hissettiği kişilere ihtiyaç duyar.
Kardeş sadece mutlu günde yanımızda olmaz. En kötü hissettiğimiz günlerimizde de en yakınlarımız da olurlar. Kardeşlik; iki insan arasında paylaşımlardan doğan, zaman içinde daha çok büyüyen ve çok daha fazla anlam kazanan ilişkiye verilen isimdir. Kan bağı ile birbirimize bağlı olduğumuz kardeşlerimizi seçilmeyebiliriz, ama bazı dostlarımızı kardeş olarak seçebiliriz…
Evet, insan yaşamı boyunca çok şeyler ister, kimine kavuşur kimi istekte kalır…
İnsanoğlunun şaşırtan davranışlarını anlatırken Eflatun sıralamış: “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”
Goethe’nin ünlü eseri Faust’ta şeytana karşılık gelen kötü karakter Mephisto şöyle der: “Neden bu amaçsız yaratılış; yok olacaksa bir gün her yaratılmış?..”
Ölüm, inançlı inançsız birçok insan için çok ciddi ve üzerinde çokça düşünülen bir olgudur. Bu konuda birçok yazar, şair, düşünür, teolog farklı farklı eserler yazmışlardır.
Ünlü Fransız deneme yazarı Montaigne, “Ölüm Üzerine” denemesinde bu olguyla ilgili şu soruyu sorar: “Eğer doğduğumuzda nihai sonumuz ölümse biz yaşamaya mı yoksa ölmeye mi başlıyoruz?..”
Doğduğu anda insan, ölüme yürüyüşü başlar…
Ölüm her canlının tadacağı bir olaydır. Her ne kadar fani dünyaya insanlar kendini kaptırsa da sonunda ölümle karşılaşacaktır. Her nerede olursanız olun, isterse tahkim edilmiş sağlam ve yüksek kaleler içinde bulunun ölüm mutlaka gelip sizi yakalar.
Sevdiğimiz insanlara neden zarar veriyoruz ya da sevenlerimizi neden bu kadar acımasızca canını yakıyoruz. Elimize geçen nedir. Hiç düşünüyor musunuz olmayacak sebeplerden tartışırken ya ansızın sevdiğimizi kaybedersek…
Herkes şehri ayakları altında gördüğünde manzara izler. Siz ise şu koca şehirde insan kalabalığı ama benim sevdiğim yok hissiyle can vermeden ölürsünüz. Koltuk değnekleri elinden alınmış bir sakat gibi kalırsınız…
Ölüm varsa ki inanıyorsak ölümün var olduğuna, bir gün kapımızı çalacağına; neden bu kalp kırmak.
Bu gün özür dileyip gönlünü almadığınız, yarını olmayabilir diye düşünmüyor musunuz?..
Çıkarların, kalp kırmaların kol gezdiği hayatta hiç ölümü düşündünüz mü?..
Vakit varken sarılın sevdiklerinize…
Kırıcı olmayın sevdiklerinize, belki ölüm yeni günün eşiğinde…
Siz siz olun sevdiklerinizi incitmeyin. Basit şeyleri büyütmeyin. Zaman acımasız, toprak acımasız.. Sevgiyle yaşayın… Üzmeyin, kırmayın, kıymet bilin. Hayatta geri dönüşü olmayan ayrılıklar var…
Değeri insan hayattayken vermeli. Elimizdekilerin kıymetini bilelim ve onlara gereken özveriyi gösterelim. Aksi takdirde kaybettikten sonra maalesef çoğu şey geri gelmiyor…
Baktınız mı hayat saatinize ne kadar da hızlı ilerliyor zaman… Gün doğmuş bile, sabahın seheri öğlenin Mart sıcaklığına dönmekte usul usul…
Gözlerimin bulutları dağılmakta…
Gökyüzü de küçük çocuklar gibi her sabah üzerini açıyor… Siyah çarşaflarını gece kullanmak üzere katmanlarına katlayan gökyüzü şimdi nasıl da açık maviler sermiş zeminine. Beyaz bulutları da yumuşacık yastık etmiş kendine.
Burnum karbondioksit değil tertemiz oksijen alıyor ciğerine. Sonradan unuturum diye bir görevimi daha icra ediyorum. Havayı temizledikleri için çiçeklere, ağaçlara ve tüm bitkilere de tebessüm edip sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum… Çünkü hala yaşıyorum…
Sevincim günümün açılıp saçılmasından mutluluk duyuyor hatta balkondan avaz avaz “günaydın” diye seslenmek istiyorum doğan güne. “Sen hep üstünü aç ve ben hiç perdemi kapatmadan doya doya seni seyredeyim…”
Rabbim, yarar getirmeyen bilgiden, korkmayan kalpten, duyulmayan duadan, doymak bilmeyen nefisten, açlıktan ki o kötü bir arkadaştır hıyanetten ki o ne kötü sırdaştır tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, kocamaktan, ezel-i ömre döndürülmekten, Deccal fitnesinden kötülüğünden, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım.
Ey Rabbim! Dinimizden dolayı bizi zillete düşürmeye çaba sarf edenlere fırsat verme. Bizleri İslam’ın yolundan ayırma. İnşallah, hayal ettiğiniz, hedeflediğiniz, yapmak istediğiniz her şeye bugün bir fırsat bulursunuz umarım…
Allah’ım; ülkemde felaketin yaşandığı bu günlerde tüm insanlara şifa ve sabır ihsan eyle. Bizleri yeniden Cuma saflarında bir araya getirmeyi nasip eyle. Ey Rabbim! Dinimizden dolayı bizi zillete düşürmeye çaba sarf edenlere fırsat verme. Bizleri İslam’ın yolundan ayırma. Tüm İslam âlemine hayırlı Cumalar diler, ülkemizi yasa boğan depremde ve sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet; vatandaşlarımızın ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi… Sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gününüze aydınlık, hayırla ve bereketle dolsun.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Sağlık, bereket ve huzur ile hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#