Çevresinden uzaklaşmak istedi. Okuldan mezun olduğu hâlde altı aydır iş bulamıyordu. Şehrin cazibesine kapılmamıştı ama arkadaşları şehirde iş bulmuştu. Denemekte yarar var diyerek, evdekilere sormadan kaçtı. Arkadaşının verdiği adresi buldu.
Ailenin sıcak ortamından, düşünmediği farklı bir çevreye gitmek ve çalışmak. Arkadaşı gelene kadar, mutfağı düzenledi. Çay yaptı. Ekmek aldı ve yemekleri ısıttı. Oturdu, arkadaşı gecikmişti. Ağladı, böyle bir hayat sürdüremezdi.
Sabah erkenden dışarı çıktı. Arkadaşından nerelere baş vuracağını öğrenmişti. Önce nakliyecilere uğradı. Tuğlaya diye bağıran şoföre nereye dedi. Şoför memleketini demez mi. Tamam geliyorum, dedi. Kamyona tuğla yükleyip boşaltacaktı. Kamyonun yanındakiler, parası iyi ama ağır iş dediler.
Eşyalarını aldı, arkadaşına not bıraktı ve kamyonun yanına geldi. Bağ ve bahçesi geldi aklına babasına yardım eder, geçinip giderdi. İki gün ayrı kalmıştı anne ve babasından, bugün gidiyordu. İşi vardı. Yorucu da olsa çalışacaktı. Fakat işin esasını bilmiyordu. Tuğla ocağına vardıklarında öğrenecekti. Kamyoncunun da bildiği ocağın yöneticileriyle anlaşmak.
Memleketine dönüyordu. En azından eve gider gelir, kafam rahat olur dedi. İki akşamdır çektiği yetmişti ona. Çünkü arkadaşı da birinin yanında sığıntıydı.
Annemin üzülmesine gerek yok. İş buldum ve yanlarına dönüyorum. En azından tuğlada çalışıyorum diyeceğim. Pes etmedi ama “Başarmak çok etkene bağlı.” Dedi. Fakat hayatın acımasızlığı gözlerinden okunuyordu. Kime sorsa bizim zamanımızda mezun olduğunda iş hazırdı diyor. İçinden hassas bir dengenin varlığını hissediyordu. Hissiyatına esir olmak istemiyordu. İş ağır da olsa sebat edip çalışacaktı. Uzak illerde sürünmeyecekti. Tuğla ocağına az kalmıştı. Kötü bir sonuç çıkmasından da korkuyordu.
Mücadeleyi kaybetmeyeceğim, elimden geleni yapacağım, diyordu. Tuğla ocağına kamyonu çektiğinde elinde olmadan heyecanlandı. Onu yönetime çağırdılar. Yönetici emekliliği gelmiş, babacan biriydi. Çalıma şartlarını açıklayacağım, senin beklentin nedir diye sordu. İçi cız etti, belli ki, zoru başarabilir misin? Sorusu arkasından gelecekti.
Yeni mezun olduğunu, çalışması gerektiğini söyledi. Devlete olan kredi borcu olduğunu, okurken de ayrıca borçlandığını söyledi. Çalışmak, insanı güçlendirir yıpratmaz. Yeter ki, gönüller rahat olsun, hakkımız yenilmesin, dedi. Yönetici, nereli olduğunu sorunca “Buralıyım” dedi. Memnun oldum dedi yönetici.
Yöneticinin babacan davranışı hoşuna gitti ama her türlü karar da çıkabilirdi. Kendisi gibi yeni mezun binlerce kişi vardı. Arkadaşın ve çevrenin güdümüne mi girmişti. Sarsıldı, duygusallaştı. Sandalyede oturuyor ama dokunsan düşecek gibiydi. Müdür telefon trafiğini işletti. Konuşmaları olumlu geçiyor gibiydi. Ailesiyle olan az da olsa kopukluğundan bahsetmeyecekti.
“Tuğla ocağının ısısı, buzları çözeceğe benziyordu. Çare tuğla ocağı mıydı? Kısa süre içinde aklından geçenlere engel olamadı. Beynim yoruldu, her şey olacağa varır dedi. Çalışmayla ilgili bir senaryosu yoktu. Roller irticalen oynanıyordu. Acınacak hâline gülmek istedi. Şoförle mola yerinde çay içmiş, tost yemişti, aksi hâlde bayılabilirdi.
Bacakları karıncalandı, yürürsem düzelir, dedi. Annesi geldi aklına, iş için katlandım, size sormadan gittim ama geri geldim. Bir şekilde kendini affettirirdi. Ortam şartları korkutucuydu. İki sene iş bulamayanlar, borç için haciz olanlar, günlük haberlerdi. Gerçi TV söylemiyordu fakat söyleyen vardı. Hatta mezun olduğu gün kameraya poz vermişti.
Tuğla kamyonuyla gelmemiş olsa, para bulup gelemeyecekti. Çevreye karşı ağzını tutacaktı. Ağzı olan konuşuyordu. Bu durumda kınanmayacağına inanıyordu. İş arıyordu, başka çare var mıydı? Arkadaşlarından çok zor duruma düşenler vardı. İş aramaya parası olmayanlar bile vardı. Sağlıklı karar verebilmesi için, yöneticinin en azından çalışmamı görmesi gerekirdi.
İstisnai durumlar göz ardı edilirse, kaçağın istek ve arzuları bir tatlı huzur almaya gitti. Çünkü kaçak gitmişti fakat ruhu isyankâr, kendisiyle barışık olmayan bir olguda değildi. Evini, büyüklerini seviyordu. Çevrenin kötülüğü onu bazen kötü mecralara sürüklemişti. Bu marazi durumlardan kurtulmasaydı, aile kuşku duymada haklıydı. Kendisiyle birlikte aile de çok acı çekerdi.
Bu durumda olması, iş olayının gerçekleşmesi her şeyin tatlıya bağlanması demekti. Yağdan kıl çeker gibi bütün söylentilerden kurtulacaktı. Aile ve çevre onu tuğla üretiminde çalışıyor diyecekti.
Kendini kar kuyusunda, addediyordu. Altı parmaklı çocuk gibi çırpınıyordu. Yöneticinin telefonu susmuyordu. Sakat, dertli ve dilsizdi. Sandalyeye yapışmıştı. Sandalyeyi ayırmak biraz zor olacaktı.
Yöneticinin evet, hayırları tükenmemişti. Fakat o tükenmişti. Kendine sözü vardı. Eve iş bulacak ve öyle dönecekti. Dönmüş ama iş telefonun susmasını bekliyordu. Telefon susarsa, iş yakın olabilirdi. Çünkü evimden gidip geleceğim, dedi.
Kamyon şoförü de binanın arkasında bekliyordu. Kamyon yükleniyordu. Eve uğramadan boşaltmaya dönebilirdi. Bu kararlar yöneticiye bağlıydı.
Ter boşaldı, sırtından hem de soğuk ter. Kızardı, kamyoncuyla da konuşamadı. Bu iş olmazsa geri hâlde iş aramasına yardım edebilir miydi? Hayat olayları acı çekmene bağlı değildi.
Kaçak iyice ezildi. Tere rağmen hiçbir şekilde yerinden ırganmadı. Sanki sabrı sınanıyordu. Çok üzüldü, daha iyi şartlarda yöneticiyle konuşabilirdi. Yöneticinin telefonu bittiğinde kalkıp hey diye haykırmak istedi. Bitti artık bitti ve ben yeni başladım dedi. Yönetici ağırdan aldı. Biraz nasihat etti. Konuşması iyiye işaretti.
Yönetici, sonunda çalışacaksın. Dediğinde ailesine, okula, arkadaşlarına ve şehirde sürünmeye işim var artık çalışıyorum demek istedi. Tepeye çıkıp seslenmek istedi.
Yönetici, gelen kamyonların ve iççilerin tutanağından sorumlu olacaksın. Ayrıntıları iş içerisinde öğreteceğiz dedi. Kalktı, elini öptü. Yönetici bir dakika dedi. Başka eller de öpeceksin dedi. İçeriye, kamyoncu ki işi yapandı. Anne ve babası kardeşiyle girdi.
Hepsinin elini öptü, kucaklaştı ve ağladılar. Kardeşiyle sarılıp ağlaşmaları görülmeğe değerdi.





















