Bazı düşünceler toplumun üzerine öyle bir çöker ki, tepeleri sis kaplamış gibi olur. Bu duruma düşen, toplumun perişan olması işten bile değildir. Örnek, büyük şehirler.
Büyük şehirler göç olayları sonucu, balon gibi şişip genişlemiştir. Öyle bir genişleme ki, her yıl normal bir vilayet kadar büyümüştür. Şehirler büyürken yaşamaya zorunlu olanlarsa, soluk alamaz hâle gelmişlerdir.
Büyük şehri İstanbul olarak ele alırsak, şişmekten dolayı yaşanılacak şehir olmaktan çıktığını görüyoruz. Mimariyi yatay yapsan değişen bir şeyin olacağını sanmıyorum. Anadolu’dan taşı toprağı altın diyerek, aileleri İstanbul’a getirilip yerleştirildiler. Bu aileler, daire sahibi yaptırıldı, toplumun üzerindeki sisin biraz daha yoğunlaşmasına neden oldu. Yoğunlaşma öyle bilinçsizce yapıldı ki, hiçbir kural ve ölçü tanımadı. Köyünde ve kentinde görgü kuralı yaşamamışlar, şehrin değerini bilmezlerdi.
Böylece sis, şehri etkisi altına almış ve yaşanılan mekânlar olmaktan çıkartmıştır. Bu mekânlarda dertler katmerlenip büyürken, onlara yeniler de eklenmektedir. İnsanlar gidecek yer bulamadığı için, şehri yaşanan soygun yeri olarak akıllara kazınmaktadır.
Şehir bir curcuna olarak kayıtlara geçmektedir. Yöneticiler olayı, başka türlü değerlendirip gözlerden kaçırmaya çalışıyor. Bu konuda başarılı da oluyorlar. Yapılan binalar, en az yirmi kat ile akıllara durgunluk veriyor. Çünkü bu şişme binalar şehircilik plân ve programına uygun değildir. Uyma işlemi yönetimde gerçekleşiyor. Yönetimin aklına uydumu işlem tamamdır.
İstanbul çok katlı binalarla şişti, şiştikçe sis altına girdi ve kayboldu. Böyle bir yapılaşma dünyanın hiçbir şehrinde rastlanmaz. Sis altında soluklanma bile normal yapılamaz.
Bu durumda toplum dengesizleşir. Dengesiz bir toplum, raydan çıkmış trene benzer. Böyle bir tren de yakın çevresini yakıp yıkacaktır. Olayın yakıp yıkmaya kadar gelmemesi için, çevreye ve topluma zarar verecek olan her türlü sis örtüsü gibi anlaşmazlıklara fırsat verilmemelidir. Aksi hâlde sise karıştırılmış toplumun değersizleşmesi söz konusu olacaktır.
Psikolojik yönden çökmüş bir toplum, yaşama sevincini de yitirecektir. Böylece bireylerin birbirine saygısı kalmadığı gibi güven duygusunu da düşünemeyecek hâle gelecektir. Böylece yıkılan gelenek ve görenekler de sevgi bağlarını kopmasına neden olacaktır. Bu o kadar önemlidir ki, dünyanın üzerine titrediği mavi incisi Sultan Ahmet Caminin görünüşü de bozulsa önemli değildir.
Ülkenin milli bütünlüğüne karşı yapılan bu tür anormalliklerin düzelmesiyle moraller yerine gelecektir.
Sağlık ve sıhhat dileğiyle.
Hasan TANRIVERDİ