Meyve ağaçları yeşillenmişti. Onun için bahçede, gereken yapılmalıydı. Tarımda şartlar ağırdı, bir yandan kurak, diğer yandan sıcak, bitkileri kavuruyordu. Artık, “tırnağı olan başını kaşıyabilirdi.” Çünkü savaşın yaraları yeni sarılıyordu. Yokluklar insanların belini büküyordu.
Azimli ve sabırlı bir deneyimle toprağa kazma vurmak gerekirdi.
Tohum ve fidan almak için pazara uğramalıydı. Yıllarca toprağımızı eken çıkmadı. Askere giden zamanında gelmiyordu.
Yaz mevsimini anımsatan hava, paltosunu, yün kazağını ve botlarını çıkartmıştı. Kısa boyu sırtının hafif de olsa eğrilmesini engellememişti. Başındaki kalpağıyla İlyas, köyünün dayısıydı.
Pazarı uzaktan izledi. “Eğer aradıklarımı bulamazsam, moralim bozulacaktır,” dedi. Pazara girdi ve muhtarla karşılaştı.
Muhtar: Tohum ekip fidan diktin mi? Toprak nasıl kurak mı gidiyor? Diye sordu.
İlyas dayı, ağaçları budadık, otunu aldık. Basit bir sera yaptık. Fidan yetiştirmeye başlayacağız.
Muhtar: Haber verirsen, vilayetten fidan getiririm. Yalnız bir hafta daha geçsin, toprak ısınsın. Herkes atıp tutuyor. Tohum ve fidan yetiştirenler bu işi biliyorlar. Onlar havanın biraz daha ısınmasını bekliyorlar.
İlyas dayı tohumu atmak için acele ediliyor, ekinler de kaliteye ulaşılamıyor. Tezgâh başında tohumları kontrol etti. Dolgun görünüyorlar, ısınma durumunda ekilirse çok iyi fidanlar oluşacaktır.
Bu hafta hiçbir şey almayacaktı. Haftaya tohum ekecek ve fidan dikecekti. Dayanamadı ve nineden tohum almayı düşündü.
Kaç yıldır uğramadığı, ninenin yanına gitti. Nine tohum satıyordu. Nine, tohumlardan birer avuç vereyim, dedi. İlyas dayı kabım yok sen kâğıt parçasına koyda ver, dedi.
Nine, tohumları bir hafta sonra ekersin, dedi.
Nine tohumları koyduğu kâğıt parçasını toparladı ve dayıya verdi. Dayı tohumları eline aldı. Ücretini ödedi ve çok teşekkür etti.
Hasan TANRIVERDİ























