Ahmet Duran: Cemal Safi kimdir, kısaca kendinizden söz eder misiniz?
Cemal Safi: Ben 1938 yılında Samsun’da doğmuşum. Babam Mehmet Safi, annem Ayşe Safi… İlkokulu Sakarya İlkokulunda okudum. Orası şimdi yıkılmış.
İlkokulda başladım yazmaya. Arkadaşlarım alay ediyordu. Dördüncü sınıftaydım. On, on bir yaşımdaydım. Bu benim ilk şiirim:
Yazmakta epeyce olmuşum mahir
Yalan yanlış düzme beyit vesair
Muhitimde ehli yoktu ki zahir
Ben gibi cahili ettiler şair
Farklıydım herkesten. Çok ağlardım. Ufak bir olayda ağlardım. Sinemaya giderdik, ben ağlardım. Arkadaşlarım alay ederdi. Allah Allah! Onlar mı duygusuz, ben mi fazla duyuyorum derdim. Şairler duygusaldır zaten. Edebiyat hocasısınız siz. Şiir öğretilmez, şiirin tekniğini öğretebilirsiniz. Şairse doğuştan yaratılır.
Derken babam yirmi dört yaşımdayken evlendirdi beni. Sorumluluk yüklendi. Şairler bir de çok parasız kalmışlar. Gönlüyle hareket eden insan tabii ki parasız kalır. Çok sıkıntı çekmişler. Orhan Veli, zavallı öldüğünde -ki çok kurnazı o şairlerin- yirmi dokuz kuruş parası varmış. Onun için çalışmam lazım, bu çocukları bir yerlere getirmem lazım, dedim. Mülk yaptım. Bilardo salonum vardı, oto galerim vardı. Mülkleri de benimdi. Âşık olduğumda onsuz parayı ben ne yapayım demeye başladım. Zararına verdim bütün otoları, vadeli verdim. Hiç arabam kalmadı. Baktım ki kendi bineceğim arabam bile yok. Dört yıl geçti aradan:
Aşkın dört yılımı icraya verdi
Haczetti kırk sekiz ayımı Ceylan
Uykumu kahretti gönlümün derdi
Canıma kastetti iyi mi Ceylan
…
Hapse düşer bir gün beşer şaşar da
Üç beş sene mahpuslarda yaşar da
İki eli kanlı katil dışarda
Benim cezam ömür boyu mu Ceylan?
Demişim. “Ceylan” koydum adını âşık olduğum kızın.
Ahmet Duran: Çok vurucu dizeler. Yüreğinize sağlık, dilinize sağlık…
Cemal Safi: Fazla duyuyorum değil mi? Düz yazıdan farklı olması lazım şiirin. İnsanın gönlünü titretmeli. Şiirin gelişmesi için epeyce çalıştım. Çünkü bozmuşlardı şiiri. Orhan Veli’nin getirdiği akım var ya serbestlik. Serbesti neden getirdi Orhan Veli? Yabancı şiirleri, Fransız şiirlerini çeviriyordu. Çeviriyi bir vezne koyamadı. O zaman bundan sonra moda serbest şiir olsun dediler. Onlar medyayı da etkili kullanmışlardı. Beş hececiler onlar kadar ses duyuramadı.
Ahmet Duran: Bir başka kişi değil de neden Cemal Safi şiir yazabiliyor, insanların duygularına hitap edebiliyor?
Cemal Safi: Fazla duygusal oluşum. Zaten şair duygusal yaratılır. Allah onu öyle yaratmıştır. Şairler, aşkı tanımak, aşkı izah etmek için duygusal olurlar. Şair, aşkı muhakkak bir gün tanıyacaktır.
Ben de aşkı 1978 yılında tanıdım. O gün başladım yazmaya ondan evvel yazıyordum ama yazdıklarım: “Vatan, millet, Sakarya…” aşkı tanıdık, ne meret olduğunu öğrendik.
Ne kadar zulmetsen ah etmem sana
Her iki cihanda gül kana kana
Seninle cehennem ödüldür bana
Sensiz cennet bile sürgün sayılır
Bu “Vurgun” adlı şiir falan ondan sonra geldi.
Ondan evvelki şarkı:
Yıldızlara baktırdım fallara çıkmıyorsun
Seni görmem imkânsız rüyalarım olmasa
Pencereden bakmıyor yollara çıkmıyorsun
Seni görmem imkânsız rüyalarım olmasa
Bu sözlerle falan çok ödüller aldık.
Ahmet Duran: Rüyalarım olmasa falan diye bunu günlük hayatta kullanırız ama Cemal Safi hocamız bunu çekip almış ve şiirin içine yerleştirmiş. Ve insanların duygularını ifade etmede kullanmış. Şair, biraz da günlük dilde çoğu insanın kullandığı bir şeyi alıp onu yerli yerinde kullanıp taşlardan süslü bir duvar ören usta mıdır?
Cemal Safi: Evet, doğru izah ettiniz. Hele hece vezninde bir kelimeyi aldığın zaman, bir kelimenin yerini değiştirdiğin zaman şiir çöker. O taşlar oraya ustaca yerleştirilmiştir. Ölçü ya da durak şaşar. Taşlarla oynanmaz.
Ben 1981 yılında şuaranın içine girdim ki gözümde büyüttüğüm şairler hepsi de aynı. Aşkı tanımıyorlar, sarihler. Çoğu aşkı tanımıyor. Kabuğunu biliyorlar, iç yüzünü bilmiyorlar. Benden daha da fazla zeki değillerdi. Zekâ da lazım tabii ki. Duygu ve zekâ…
Onlardan aşağı değildim. Onlardan daha iyiydim. En büyük avantajım aşkı tanımak oldu. Çok iyi biliyorum aşkı. Muhitim de çok. Otelcilik yaptım. Samsun’dan gelip Büyük Otel’i aldık. Ankara’nın en güzel oteliydi Anafartalar’da. Ve bana bir güç geldi. Hepsini geçtim. Öyle oldu ki haftada bir toplantı yapardık, pazar günleri. Feyzi Halıcı vardı şair.
Feyzi Halıcı, beni toplantılarda en sona almaya başladı. Toplantıdakiler, abi isim sırasına göre alsana Cemal’i geçiyorsun isim sıralamasına göre, diyorlardı. Yaşlı şairler vardı. Şimdi hepsi rahmetli oldular. Adamlar; parmak kaldırdılar, yahu bu kaçıncı oldu Cemal Safi’yi geçiyorsun! Niye atlıyorsun? Ses çıkarmadı. Dedim, hadise çıkacak ben kaçayım, çıktım dışarıya. Feyzi Halıcı, Cemal Safi’yi dinledikten sonra adam mı kalıyor burada, ondan en sona bırakıyorum, dedi. O zaman sesim böyle değil tabii ki çok da gürdü mikrofon sesim. Utandım! Kimseden ses çıkmadı. Karşılık veremediler. Hah öyle de! Dediler. Ve ertesi gün bana –güzel adamlardı- çiçek getirdiler, özür dilediler.