Evin arkasına kurmuştu atölyesini. Atölyesinde kendine yarayacak tüm araçlara sahipti. İş, insanın aynasıdır, aynaya hor bakan başarı elde edemez. Atölyesinin kapısını açtığında kestiği kütüklerin merekte olduğunu hatırladı.
Mereğe vardığında kütüklerin kara ateşe atılı olduğunu gördü. “Çocuk işte hâlâ kaşık yapılacak ağacı tanımıyor. Çocuk düşer ağlar, düşersin güler.” Dedi.
Kütükler atölyede kesildikten sonra kaşık yapılacak taslak hâline getirilir. Taslak hâline geldikten sonra, ölçülüp biçilir ve ince ayarda çalışmaya başlanırdı. Usta göz kararı da yapabilirim. Çünkü göz terazi gibidir. “Fakat kaşığını ölçülü isteyene göz terazi de olsa, karar işi yapılamaz. Göz ölçüsüyle yaptığım kaşıkların hepsi birbirinden farklıdır.” Derdi.
Ağacın gövdesinde saklı cevheri, ortaya çıkartmaktı işi. “Yeter ki onu çıkartmasını bil.” Derdi. Bu işlem kolay görülse de ağacı kütüklere ayırmak ve kütükleri oymak el mahareti isterdi. Bin ölçüp bir biçmeliydi. N e demişler, kaşığı herkes yapar ama, sapını ortaya getiremez. İşin sonunda elde ettiğin ürünü, sevmezsen, hatta âşık olmazsan, başaramazsın.” Derdi.
Ağacın kalitesini de seveceksin, işin ilk anları itici olsa bile sevmesini bileceksin. Balık ağa takıldıktan sonra aklı başına gelirmiş. Kimseyi kırmamaya çalışan kaşık ustası, kaşığın son hâline kadar dikkat kesilirdi. “Dikkatli olmazsan, kaşığın taslağını kuramazsın.” Derdi.
Tahta kaşık özellikle bakır kaplarda yemeğin karıştırılmasında biçilmiş kaftandı. Yemeği karıştırsın, cilası yerinde olsun fakat şekli önemli değildi. Kara ateşin karşısında yaptığı kaşıkları düşünüyorum da is kokardı. Atölyemin değerini daha iyi anlıyorum.”
Dede atölyesine girer ve karıklarını cilalamadan çıkmazdı. Arada kaşığı bitmek üzere iken kırıldığında; “Başa gelen çekilir. Çünkü iş esnasında başa gelmeyen olmaz.” Derdi.
“Metal kaşık çıktı, mertlik bozuldu.” Diyordu. Kendine göre metal kaşığın zararlı yanlarını açıklardı. İleri ülkelerden örnekler verirdi. “Kaşığın cilalı hâli gökyüzü gibi net ve parlaktır. Kaşıklarımı yaparken gökyüzünün güzelliğinde alıyorum ilhamı.” Diyordu. Sevgi dolu bulutları da seviyordu. Onların yüklendiği görev dünyayı ayakta tutmaktır. Çünkü suyun depolandığı ter bulutlardır.” Diyordu.
Bulutlar gibi kaşıkları da hayatın işlevinde vardı. Sevgi dolu bulutlar ki, gökyüzüne ilgiyi topluyordu. Her şey boş, her şey yapmacık diyordu sevmezsen. Seveceksin; işini, aşını ve yaşamı.
Hayatına giren gereçler, ustanın özelliğini daha ileriye götürüyordu. Aletlerini kullandıktan sonra temizlenir ve yerine asılırdı. Yanında çalışmak isteyenlere disiplinli davranır ve disiplin olmazsa hayatta başarılı olunamaz derdi.
“Kaşıkların şıngırtısı, yapıldığı ağacın türünü belirler. Kaşık bülbül gibi şakımalı.” Derdi.
Bir ömür kaşık cilalamakla geçmişti, şakıyan bülbüllerle birlikte.
Hasan TANRIVERDİ