Sultan Nine’ye hayat hikâyeni kısaca anlatır mısın? Dediğimizde kurumuş gözleri yaşardı. Toparlandı ve anlatmaya başladı. “Çok zordu o günler. Memleketin yaşadıkları ve atlattığı badireler anlatılamaz.” Dedi.
Beyim eve geç geliyordu. Her gelişinde, “Geminin yüklenmesine devam ediyoruz. Diyordu. Kaptan, yalnız Karadeniz’e yük taşıyordu. İki ayda bir geliyorlardı. “Beyim kaptanın yakınıydı.” Bu defa gemiye yeni tayfa almadık demişti. İstanbul çok karışıktı. Gemilerin limandan çıkışı izne bağlıydı. Bizim geminin adı temizdi. Hiçbir zaman hileli yük almazdı.
İstanbul’u çıkıp Karadeniz limanlarına yükünü bırakıp erkenden dönmüştü. Tekrar gideceklerdi. Fakat beyimin tedirginliği açıkça belli oluyordu. Tayfalar alınmış ve gece yükleme yapılıyormuş. Son gün, çocuklarla birlikte gemiye çıktık.
Güneş batarken, boğaza girdik. Yerli ve yabancı kontrol amirleri gemiyi tanıyınca arama gereğini duymadılar. Fakat yabancı gemiden bir zabit, bizim gemiye çıktı. Ambarlarda odun ve mutfak eşyaları olduğunu görünce izin kağıdını imzaladı. Beyim, “Kaptandan da iki şişe şampanyayı aldı ama.” dedi. Beyim yanıma geldiğinde, derin soluk aldı. “Allaha şükür başardık.” Dedi. Yavrum, neyi başardığını da sormadım. Karadeniz’e o açılış bir daha da İstanbul’a, İstanbul’daki evime, toprağıma geri dönemedim.
Yaz sonuydu, sakin bir hava vardı. İstanbul’u geride bıraktık. Gemi, bütün gücüyle yol alıyordu. İnebolu limanına geminin girdiğini öğrendim. Oradan sabaha karşı yollandık. Bırakılan veya alınan yük hakkında bilgim o anda olmadı. Çocukları deniz tuttu. Onlarla uğraşmaktan sahile bile bakamadım. Giyecek ve yiyeceğimiz yeteri kadar vardı.
İkinci durağımız Samsun oldu. Samsun’da da çok sandık indi. Kaptan başta olmak üzere herkes heyecanlıydı. Kaptan, “limanı terk etmemiz gerekiyor” demiş. Hiç dinlenmeden denize açıldık. Trabzon limanına geldiğimizde rahatladık.
Eşyaların boşanması bittiğinde, beyim geldi ve gülerek “Sandıklar yerlerine ulaştı.” Dedi. Çocukların sıkıntısı bitmiyor, aradığın her şeyi bulamıyorsun. Anadolu ayakta, Paşa batı cephesinde. Millet kan ağlıyor. O günleri okuyorsunuz, elde avuçta yok. Beyimin anlatması, sandıklar silahmış ve en büyük sevkiyatmış. Silahlar, Anadolu müdafaasına gidiyormuş. Bizden sonra, yabancılar elimizden kaçırdık diye görevlileri içeri atmışlar. Yavrum bize Allah yardım etti. Yabancıların gören gözleri görmez, kulakları duymaz oldu.
Beyim, Trabzon’da ev tuttu. Denize yakın bir mahalleye yerleştik. Bir ay sonra batı tarafında bir ilçesine taşındık. Taşınma işini de beyim gizli tuttu. Sahilde bir köyde, ev ve yeri satın aldı. Köy nüfusuna kayıt olduk.
Gemi Karadeniz’de çalışmaya başladı. İstanbul’a gidemedi. Bir gün Batum dönüşünde kurşunlanmışlar. Tayfalar da karşılık verince geceden yararlanıp kaçmışlar. Beyim öyle diyordu. Gerçi biraz zor kaçarlardı. Beyim, tayfaların büyük kısmının subay olduğunu söylerdi.
Bir seneye yakın, Trabzon’da kaldılar. Gelen habere göre, görev için İstanbul yolculuğuna başladılar. Gemi, Ereğli açıklarında fırtınaya tutulur. Aldığım haber kaybolup gitmeleri oldu. Bir daha haber alamadım, oğlum.
İki oğlumla bu köyde yalnız kaldım. Sağ olsun komşularım çok yardımcı oldular. Benim de dedem Trabzon’dan İstanbul tarafına gitmeydi. Kanımızda uydu. İki çocukla sebzecilik yaptık. İstanbul’da da sebzecilik yapıyorduk. Ürettiğimiz sebzeleri sattık. Çocuklarımı büyüttüm. Yaşadığım zorlukları o günün şartlarına göre anlatamam.
İstiklal savaşını kazanıp toprağımızı düşmana çiğnetmeyen, Büyük kahraman ATATÜRKÜ her an minnetle yad etmemiz lazım. Yavrum yine de az bu vatan için. İstanbul’daki evimi arazimi bıraktım. Sırf gemide aile görünsün diye gemide bulundum ve bir daha da geri dönemedim. Şimdi öylemi yavrum. Herkes bir yerinden konuşuyor. Kaptan beyimin yakınıydı. Boğaz tokluğuna gemiyi çalıştırırdı. Hiçbir şeyimiz yoktu. Gemi kayboldu da evimizi bile bulamadık.
Ninenin göz yaşlarının dinmesini istedik. Bugün sevinçten ağlıyorum dedi. Bu topraklar bizim diyoruz. Bu topraklar bizim.
İki çocuğumun küçüğü vefat etti. Onu kurtaramadım. Sağlıksızdı.
Büyük oğlum, Allah’ın izniyle çalıştı, sebze sattı ve evlendi.
Hikâyeyi bana anlatan arkadaş, bu olayı kimse bilmez dedi. Ninenin oğlunu üç oğlu ve bir kızı olur. Küçük oğlu hikâyeyi yazar.
Küçük oğlu, İstanbul ile İzmit arasında dede yerini ve evini arar ama bulamaz.
Hasan TANRIVERDİ





















