Hayatımın her anı renk cümbüşü gibi donanmış, diyen adam, arkadaşımın amcasıydı. Fakat amcaya göre, renkler arasında, döviz ve altın gizliydi. Renkli adamın, yakınlarıyla ilgisi hiç yoktu.
Renk cümbüşü adam, orta boylu tıknaz, saçları dökülmüş, fötrlüydü. Heyecanlı konuşur, özel kişi olduğunu tavırlarıyla vurgulardı. Acıma duygusunu kaybetmiş ve soymaya odaklanmıştı.
Renkli adam için yeğeni, daha ağır sözler söylüyordu. Çünkü yaptığını, “tefecilik” olarak nitelendiriyordu.
Renkli, hayalim dünyanın dört bir yanına gidebilmek. Rüyada gördüklerini de elde etmeye çalışırdı. Para kokan her şey hayallerimi süsler, diyordu.
Bildiğimden şaşmazdı ve yaptıklarım körü körüne, değildir. Örnek, değerli madenlere bulaşırım. Bankalardan kâğıt alırım, gerekirse satar ve vurgunları cebime akıtırım, diyordu.
Serveti, dillerde dolaşanın en az on katıydı. Fakat çok zorda olan, en yakınını dahi tanımazdı. İcra durumundakilerin göz yaşına bakmaz ve elindeki resmi evrakı mahkemeye sunardı. Üzerine geçirdiği evi, ikinci gün satardı. Acıma duygusu onu terk etmişti. İcra mahkemesinde bile acıma ne demektir, diyebilmişti.
Arkadaş onu tiyatroda görmüş. Olayı babasına anlatmış, babası hemen, dışarı çıksaydın, mikrobu bulaşır da demiş. Babamın uyarısı olmazsa ona soracaklarım vardı. Ne soracaktın, dedim. Arkadaş; hayallerinin renkliliğini ziynet eşyaları mı? Yoksa tefecilikle aldığın altınlar, renkli hayal mi kurduruyor, diyecektim.
Arkadaş ile sahilde geziyorduk. İki kişiyle karşıdan geliyorlardı, normal değildiler. El kol hareketlerini kullanarak, hararetli tartışıyorlardı. Öylece geçiştik, arkadaş kim bilir zavallıyı nasıl soymuştur, dedi.
Bir hafta sonra eve gitmek için yoldaydım. Köprüye yaklaştım. Bir kişi yerde uzanıyor ve birisi de başında duruyordu. İlk anda ne ile karşılaşacağımı bilmediğim için çekindim. Yerde yatanın, arkadaşın amcası olduğunu fark ettim. Gözlerime inanamadım. İstemediği kadar servet sahibi, yerde yatıyordu. Servet sahibi olmak ve yerde yatmayı, zihnimden geçirdim, fakat aralarındaki bağı kuramadım. Hayalleri renkli adam, beton köprünün üzerinde uzanıyordu.
Soluk alışverişi seyrekti. Dudaklarından, “bir yudum su” ifadesi çıktı. Çantamdan su bardağını çıkartım ve dereye indim. Ensesinden tuttuk ve bir yudum suyu içirdik.
Hayalleri renkli olmadığı gibi, siyah beyaz bile değil, griye dönüştüğünü hissettim. Sessiz bir solukla, “Bir yudum su” diye tekrarladı. Suyu verdim fakat yutkunamadığı için içemedi. Selpakı suladım ve ağzına damlattım, dudaklarına sürdüm. Dudaklarını yalar gibi yaptı.
Bir yudum daha ister misin? sorduğumda ise bir saniye gözlerini açtı ve kapattı.
Elleri bembeyaz oldu. Bu beyazlık bir saniye içerisinde yüzünü de kapladı. Renkli adamın, bir dakika içerisinde yüzü soldu ve beyaza dönüştü.
Hasan TANRIVERDİ






















