.Sıra sıra tabutlar…
Ve erkan… eksiksiz, yine ordalar.
Ezelden ebede yolcu onca yaslı güvercin
Ölümün perdesi örtmüş gökyüzünü;
çığlığa durmuş ağıtlar.
Ve ıslak gözlerin altında
rüzgara uymuş başak misali… titreyen dudaklar
son bulsun mu diyorlar,
Yoksa riyakar ihtiraslara
lanet mi okuyorlar…
*.
Yedisinde çocuk soruverdi aniden:
Şehit “ne demek baba?”
Duraksadı baba… ;
Apansız gelen soruya;
bir cevap bulamadı.
Buldu da…, bir makul yol bulup da anlatamadı.
Bekledi…
Soru yieledi… ama cevap gelmedi.
“Şehitlik genç ölmektir yavrum!” diyemedi.
Eski çağlarda tanrılara adanan gencecik kurbanların
İhtirasa verilen günümüz karşılığı… demeyi denedi;
Yetmedi… Sözcükler kısa geldi!.
Nasıl anlatırdı yedisinde çocuğa,
şehitliğin ölüm demek olduğunu!?
*
“Dağa kurşunla destan yazandır şehit” demek istedi…
Gerisi gelmedi.
Oysa şehitliği bilmez değildi.
*
Bir şimşek çaktı içinden…
Cız etti yüreği…
Bir ses geldi derinden… ta derinden
İhtirasla gelen ölümü hazmettirmenin
hükümet dilindeki adı olmasındı şehitlik?
Yutkundu… kekeledi, … yüreği elvermedi.
kendi tarifini verdi:
“İnandığı değerler uğruna,
bakmadan ardına…
kara toprağa…
düşenlere denir” yavrum.
“Değer nedir” diye sordu çocuk…
“Vatan… adalet… yaşam… özgürlük…
Bağımsızlık… insan hakları… barış…
Ve her çeşitten… erdem… yavrum.
Soruyu sordu çocuk; cevabı verdi baba.
Sarıldılar… uyudular
O gece;
yaşlandı baba…
büyüdü çocuk!.
*
Savaşı başlatanlar nedense hiç ölmedi!.
*
Değerli yazar Arzu Kök’e saygı, sevgi ve teşekkürlerimle.
01.02.2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ




















