Değerli okurlarım, bu gün sizlere ülkemizle, Suriye Devletiyle, arasında olup bitenlerle ilgili meydana gelmiş bulunan düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
İlk olarak İdlip meselesini ele almak istiyorum. Bu düşünceyle bugün hadisemiz olan İdlip’in komşu ülkemiz olan Suriye devletinin bir ili olduğunu bildirmek istiyorum.
Suriye’nin İdlip Vilayeti, Türkiye’ye sınırına çok yakın olması bulunabilmesiyle birlikte,bir de manevra alanı olarak bölücülerin sınır ötesi hareket içinde kalmaktadır. Bu hassas bölgede meydana gelebilen anarşik ve saldırılara karşın, Ülkemizi korumak maksatlı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin vermiş olduğu yetkiye dayanarak, ülkemize karşı haince saldırıda bulunmak isteyen ve güç kullanmak durumunda olabilecek bölücüleri ortadan kaldırmak maksadıyla, güvenlik güçlerimize genel bir yetki verildi.
Gel gelelim İdlip’e, Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde yeniden varlığını koruması için duruma. Burada meydana gelen hususlar, Astana süreçleri ile garantör devletler olarak Türkiye, Rusya ve İran ile anlaştık. Böylece çeşitli bölgelere gözetleme sistemlerini kurmuş olduk. Bu süreçle her şey yoluna gireceğini düşünürken, bir anda Suriye ordusu Rusya’nın desteğiyle, İdlip korumasını yapan Türkiye ordusuna saldırarak otuz yedi askerimizi şehit etmiş bulundular.
Aslında İdlip, 2015 yılında el Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra Cephesi tarafından ele geçirildiğinden beri Suriye’den çok, Türkiye’nin sorunu durumuna gelmişti. Türkiye bu sorunu kendi yöntemleriyle çözmeye kalkışması, durup dururken kendi başına bela almış oldu.
Sebebine gelince, İdlip’in bir cihatçı cenneti olduğunu Türkiye dâhil bütün dünya ülkeleri biliyordu. Tıpkı Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve İdlip’in Suriye toprağı olduğunun kabul edildiği gibi.
Türkiye uzun süredir Şam’ı tanımadığı gibi desteklediği silahlı gruplar üzerinden Suriye ordusu ile sık sık karşı karşıya geliyor. Ne var ki bu karşılaşmayı engellemek için Rusya dengeliyordu. Çünkü; Rusya kendine yapılan çağrı nedeniyle müdahale etme hakkını kendinde buluyor, ama bu hakkı savaşta sinsi diplomaside kurnazca tavırlarını ortaya koyuyordu.
Ne var ki şimdi olanlar oldu. Bu arada, sahada Suriye ordusunun operasyonları devam ederken TSK ve Suriye ordusu hatlarıyla iç içe geçmiş oldu. Böylece Suriye ve Rus ordusu desteğiyle 34 asker hayatını kaybetti. Suriye ordusunun kaybı ise henüz bilinmiyor.
Türkiye, İdlip konusunda savaşı neden göze aldığını ikna edecek bir gerekçe ortaya sürmüş değil henüz.
Rusya, İdlip konusunda kararlı, Şam, toprağını geri istiyor. İran, zaman zaman Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını çekmesi gerektiğini söylüyor. Buna karşın devletimizi yönetenlerde aynı şeyi söylüyor. O zaman Kafalar neden karıştırılıyor. Bunu da anlamış değilim.
Nitekim Türkiye-Rusya gerginliği tırmanırken, bir kez daha ABD’nin kapısı çalındı, NATO’ya çağrılar yapıldı. ABD’den gurur okşayan destek açıklamaları gelse de somut bir destek verileceğine dair sinyal maalesef yok. Zaten ABD, Suriye sahasında Rusyayı karşısına alarak Türkiye’ye neden destek versin ki?
Özellikle de fiziksel varlığının bulunmadığı ve pek de ilgilenmediği Fırat’ın batısındaki İdlip için. Hele de İdlip, açıkça el Kaide kontrolündeki bir kent iken! Bu kentte üstü kapalı da olsa, Türkiye’nin sahip çıktığı şüphesi varken. ABD’den Türkiye’nin gönlünü hoş tutmak, biraz da Türkiye-Rusya gerilimini diri tutmak için, Suriye sahasında arada bir atağa geçmek dışında bir şey beklemek fazla iyimserlik olur. Bu hareketle ABD, Türkiyeyi kendi çizgisine çektiğinden emin olmadan desteğini soyut olarak açıklamaktadır. Bu durum böyle olunca da, Türkiye’nin bölge ülkelerinden destek alabilmesi oldukça zordur. Görülen odur ki, destek isteyebilecek kadar ilişkisi olan hiç bir ülke de kalmadı.
Durup dururken bir de AB ülkelerine karşı yeni bir mülteci akımı kapılarını açtık… Hele hele bu gün açmış olduğumuz kapılarımıza çıkış yapmaya kalkışan mültecilerin başına gelenleri düşünürsek.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















