Cenabı Mevla’nın bizzat kendi eliyle özene bezene yaptığı ve biz nankör insanların hizmetine sunduğu yaylalarımız, deniz kıyılarımız, ormanlarımız nehirlerimiz hunharca katlediliyor. Kim için?
Bir avuç, parasının hesabını bilmeyen şımarık Araplar ve onların cebindeki paraya gözünü dikmiş bir avuç rantiyeci için.
Medeni milletler bir dağ keçisinin yolunu kapatmamak için yerin altına inerken,bir tavşanın zıplamasıyla ruhunda duyduğu hazzı yaşarken, zümrütten sular şırıl şırıl dağların yamaçlarında kuş sesleri eşliğinde akarken, alabalıklar göle dalarken, tabiat ana beşikteki yeşil gözlü sarı saçlı bebeğini okşarken… Bu mutluluğu yaşarken!
Çünkü onlar mirasını bırakacakları çocuklarının yarınını düşünürler.
Biz neyi düşünüyoruz?
Gizlice birilerinin cebine girecek milyon dolarları.
Ne pahasına?
Hazine arazilerinin peşkeş çekilmesi pahasına!
Doğanın güzelliğinin bozulması pahasına!
Oksijenimizin karbondioksite dönüşmesi pahasına!
Neslini tükettiğimiz ipek kanatlı kuşların, ceylanların, altın boynuzlu geyiklerin, sesini özlediğimiz ala kargaların, dans eden balıkların evsiz yurtsuz kalması pahasına…
Tanrının eli, kaçan peri kızını Sürmene Cam Burnunda yakaladı.
Sonra onu deniz suyuna batırdı.
Peri kızının gözlerinden sarıdan sarı bir damla düştü kumların üstüne.
Ve orada sarı çam denilen altın renginde ağaçlar büyüdü çoğaldı.
Ve Tanrının bir lütfu olan sarı çam ormanlarıyla ünlü Sarıçam Burnu adıyla tarihteki yerini aldı.
Şimdi o çamların yerine betondan hayaletler dikilmeye hazırlanılıyor.
Peri kızı da oturmuş ağlıyor.
O harika yer bir medeni ülkenin elinde olsaydı çoktan yer yüzü cenneti haline gelmişti.
Bizde ise şımarık Arapların, elleriyle pilav yiyecekleri sıradan bir yer haline dönüşmeye başladı bile…
Yeşilimiz solmasın nehirlerimiz ağlamasın!
Tanrı doğal değerlerimizi korusun!
Geçen hafta sayın Kenan Aydoğdu Beyin “Ne var ne yok” RADYO BORDO MAVİ programında bu konuyla ilgili duygularımı bir şiirle dile getirdim.
YANAN YEŞİL ÇAM ORMANLARI
Geçenlere Sürmene Çamburnu’nda,
Mola verdi arabamız.
Vay be! Dün burada duman tüttüren zalimler,
Çam dikeceğiz diye, bugün,
Onun yerine sıra sıra kuru tahta evler yapmışlar.
“Ağaçların dumanı geçerken üstünden.
Çiçekler İmdat ister denizden!
Kelebekler kaçar gider,
Yanık cam ormanlarının üzerinden!
Bir çığlık ki derinden,
Ateş fışkırır zalimin dilinden.
Yeşil diyemezsin artık.
Gelincikler bile kaçtı gitti ininden!
Kıyamazdım sana bakmaya.
Yazıklar olsun seni yakana.
Bulutların rengi böyle değildi,
Ne oldu sana, yükselen dumanlar mı değiştirdi rengini?
Ağlasın peri kızlarım.
Ağlasın yeşile yanan yıldızlarım.
Böceklerim, kelebeklerim, çiçeklerim…
İşte böyle ağlatırlar Çam Ormanlarını, canlarım!”
Döndüm, o Çam Ormanlarına,
Bir daha baktım,
Güzelim diyecektim, diyemedim!..
Yusuf YILMAZ