Ciddiye alınır bir değerin varlığı veya yokluğunu ifade etmek adına kullanılan bir terimdir bu. Örneğin, “kıymet-i harbiyesi yoktur” saptaması yapılmışsa bir kişi için, bilin ki; gelmişiyle, geçmişiyle, geleceğiyle, çizik yemiştir o kişi. “Yahu siz daha düne kadar kankaydınız, hanginiz diğerinin tavuğuna ‘kiş’ dedi” diye sormak gelir içinizden… Soramazsınız. Ama ortada bir “paylaşım sorunu” olduğu açıktır. Güç, otorite, yetki dahil herhangi bir “çıkar” paylaşım sorunudur bu.
Kısaca, “kıymet-i harbiye” çiziği yiyen kişi, çizikçi ve yandaşları gözünde artık yok hükmündedir. Aynı dağın yeliyle yellenirken, ayni bağın ürünüyle beslenirken, siyasetin bir serin rüzgarı sam yeline dönüverir bazen. Siyasetin hısımları, “hasım” kesiliverirler o an. “Beraber ıslandık yağan yağmurda!” nidaları, “Ah o şarkıların gözü kör olsun!” bedduaları eşliğinde “değersizleştirme” çabalarına dönüşüverir ki; siyasetin o pis kokusu bir kez daha sızlatır içinizi, bulandırır midenizi. Dersiniz; siyasette hizmet yarışı bu mu?
*
Reis, bir zamanlar kendisiyle birlikte birincil çemberde yer alan kişilerin üzerine çizik atmaya devam ediyor. İlk çiziği yiyenlerdendi Abdüllatif Şener. Partide, Reis’le yanyana kurucuydu, maliye bakanıydı. Özelleştirmelerde yaşandı ilk sorun. Tek adam otoritesine karşı çıkışlarla gelişen durum, çizik atma noktasına ulaştı bir uçta, “Demokrasi soksan durmaz!” söylemi meydan buldu, çizik yiyen diğer uçta.
*
İşte bu ahval ve şerait içinde sürüyor ülkede “güllük gülistanlık(!)” kokuşmuş siyaset.
Çizik atan bangır bangır… Çizik yiyenler suskun.
*
Dün “özgül ağırlıkları” olduğunu sanıp meydanlarda cirit atanlar, açılım tezgahlarına alet olup kullanılanlar, Habur kapısında kurulan seyyar mahkemelere gönüllü mübaşir olanlar… Yüce Meclisin çatısı altında parmak hesabıyla “hırsız” aklayanlar, çizik üstüne çizik yedikçe “kıymet-i harbiye” tartıları sıfır göstergesi üzerinde çakılıp kalmış gibi!.
*
Hayra alamet değil bu korkunç gümbürtünün sessizliği!. Korku mu sarmış ne!!!???…




















