Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
İşte yepyeni bir gün daha başladı hayat yolumuzda… Yeni güne uyandıran, nefes veren Rabbimize şükürler olsun…
SİMURG!..
Anka kuşu!.. Tuğrul kuşu!..
Pers mitolojisinde ortaya çıkan Türklerde Anka Kuşu veya Tuğrul Kuşu, Batılı metinlerde Phoenix olarak bilinen efsanevi bir kuştur… İsimler farklı olsa da yüklenen görev aynı, o varlığa. Küllerinden doğmak!..
Pers, Fars, Türk mitolojileri, Kaf Dağı, bilgi ağacı gibi kelimeler hikâyesinde yer alsa da sonuç umut görmek, o duruşta! Tekrar ayağa kalkmak!..
İnsanoğlunun yaşadığı zorlukları üzerinden atması!.. Sadakat, zarafet, hakkaniyet, tekâmül, ölümsüzlük ile harmanlanması.
İşte burada Anka’nın büyüsü ve ölür ölmez yuvasında yeniden hayat bulması, hiç ölmemiş gibi, sanki sihirli iksir içmiş dili. Efsaneye göre Simurg ya da bilinen adıyla Zümrüd-ü Anka kuşu, bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilir, bütün kuşlar ona inanır, başları sıkıştığında onun yanına koşar. Bilge kuş öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından yeni bir yuva yapar. Hiçbir zaman ne olduğu anlaşılamayan yapışkan ile yuvayı sıvar, sonra ölümü bekler.
Güneş tüm görkemiyle ortaya çıkar, kuru dallar yanar, böylece Simurg küllerinden yeniden doğar.
Rivayet olunur ki kuşların hükümdarı olan ve Kaf Dağı’nda yaşayan Simurg, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’ a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış.
Günlerden bir gün kuşların başına, çözümünü bulamadıkları bir dert gelir. Kuşlar düşünüp taşınıp Anka kuşuna danışmaya karar verir. Ancak Anka kuşunu aralarında henüz gören yoktu.
Belki o sadece dillere bilgeliğiyle masal olmuştu. Tam pes etmek üzerelerken bir işaret gelir. Simurg ‘un kanadından bir tüy diyarlarına uçar. Kaf Dağına çıkma ve Anka’yı bulma fikri yönünde karar alınır.
Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Simurg ’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg ‘un kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg ‘un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu bataklığını özlemiş…
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yok oluş Vadisi’nde’ bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg ‘un yuvasını bulunca öğrenmişler ki ‘Simurg – otuz kuş’ demekmiş. Onların her biri birer Simurg ’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Fakat yolculuk zor geçecektir. Çünkü ona ulaşmak için yedi vadiden geçeceklerdir.
Nefs Vadisi: Uçsuz bucaksız güzelliklerle dolu, dert ve tasanın olmadığı, isteklerin gerçekleştiği vadidir. Bazı kuşlar yorgun düşer. Mekânın büyüsüne kapılır. Kolay yoldan isteklerinin gerçekleşmesi hayaliyle amaçlarından vazgeçerek orda kalır.
Aşk Vadisi: Sisten göz gözü görmeyen vadidir. Bu nedenle ağaçlar kuğuya, yollar sülüne dönüşür.
Âşık kuşlar büyüye kapılıp oraya yerleşir. Cehalet Vadisi: İyice yorulan zayıf kuşlar düşünmemeye böylece hafiflemeye karar verir. Ne gerek vardır onca yolu bilgi için gitmeye?..
İşte onlar vadide kalıcı olur. İnançsızlık Vadisi: Yol uzadıkça uzar. Bıkkın kuşlar Kaf Dağı’na hiç ulaşamayacaklarına karar verir.
Umutları yiter. Birkaç tanesi vadide kalır. Yalnızlık Vadisi: Kuşların bir kısmı o vadiye sadece kendileri ulaşmış gibi bir hisse sahip olur. Tek başına uçar, tek başına avlanır.
Birlik olanlar yola devam ederken o kısım kalır.
Dedikodu Vadisi: Vadiden fısıltı sesleri gelir. Fısıltılar Anka’nın yandığını tüylerinin olmadığını söyler. Diğeri ise yanına gelen herkese saldırdığını beyan eder. İnananlar diğer vadilerde ki gibi kalır.
Ben Vadisi: Herkes lider olmak ister. Sona yaklaşılır. O kuşlar kendi bildiklerinin doğru olduğunu düşünür. Öne geçip yol göstermek için kıyasıya rekabet başlar. Ben demekte ısrar edenler orada kalır. Nihayet yolculuk sona erer ve zirveye ulaşılır. Geriye sadece otuz kuş kalır. Yuvaya vardıklarında Simurg’un otuz kuş olduğunu hepsi anlar. Herkes kendi bedeninde Anka Kuşunu yaratacak güce sahip olsa da, pes etmeyenlerin bilgeliğe ulaşacağını öğrenir.
Belki de her biri sonrasında defalarca yanıp kül olur. Yeniden doğmayı öğrenir. Yaşamak!..
İnsanoğlu Simurg misali kaç vadiden geçer?.. Yol ne kadar sürer?.. Hangi vadide kalır?..
Veyahut yiter?.. Yılgınlık mı, bıkkınlık mı can acıtır?..
Anka kuşu olabilmek için yanına kaç kalp katmalıdır?.. Savrulur mu?.. Bilgeliğe doyar mı?..
Ben oldum der mi?.. Kaç yara alır?.. Kimi sarmalar?.. Kaf Dağı nerededir?..
Ayağa kalkmak için kaç defa yere düşmelidir?.. İnsan kalabilmek zor mudur?..
Şeffaf şişelere en çok hangi sırrını koymuştur?.. Daima mavi renge mi hayran olmuştur?..
İnsanın bitti dediği yerde başlar hayat, tükendim dediği anda yeşerir filizler… Bir tırtılın hayata elveda dediği an canlanır birdenbire rengârenk kelebek kanatlarıyla “Merhaba” der yeniden yaşama… Yüreğimdekileri korkmadan gerçekleştirmek için koşmalı dur durak bilmeden hayatta. Gidebilmeli bazen en uzaklara, en ummaz denilen çöllere, bazen de okyanusun en derin dalgalarına… Yüreğinin heybetiyle öğrenmeli, yaşamalı hayatı. Dur durak bilmeyen bir kuş gibi uçmalı hep bambaşka güzelliklere… Güzellik mi sadece? Hayır; bazen de acıya, zorluğa, en çıkılmaz anlara. Ve sonra yeniden yüreğinin pusulasıyla çıkar aydınlığa… Hayatta tadı veren de bu değil mi zaten? Şekeri tatmadan tuzu anlayamazsın… Zorluğu görmeden ferahlığın verdiği mutluluğu tadamazsın…
Ailen olmalı. Ailen varsa, şanslısın demektir, Çelikten sağlam, taştan sertsindir… Arkana dağ yaslanabileceğin tek dayanağındır hayatın boyunca seni var edendir aile… Tek başına yaşayabilirsin, ama yaşarken her şeyi kendin yapamazsın Anne baba sıcaklığını veren olamayacak hiçbir zaman… Unutmamak lazım hayat öyle kısa ki. Zaman su gibi akıp geçiyor. Bugün var olanlar, yarın olmuyor. Aile olmak zor şeydir. Her zaman yanımız da olduklarını bildiklerimiz, Onlar için düşünmeden canımızı verebileceğimiz kişiler, Gün geliyor yok oluyor. Sıcacık bir yuvan varsa. Şükür et ve yoluna devam et…
“Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle.” Mevlana sözleri ne kadarda doğru…
Zira Anka kuşu kimi deyişte efsanelere hapsolmuştu. O meziyet sadece ona mahsustu. Lakin her beden vakti gelince yeniden parlıyordu. Hayır diyebildiğinde celladına; güçleniyordu.
Belki Anka’nın sırrı yuvasının yapışkanında saklanıyordu. Çünkü İnsan da büyüdükçe kendini keşfediyordu! Yanan kuru dallarına aldırma. Doğuya baktığında her şafak vakti Güneş her sabah yeniden ihtişamıyla doğuyordu…
Haydi sizde, Güneş gibi ihtişamla doğun, her sabah yeni güne, severek, sevinerek dostlarım. Rabbimize şükürler edelim nefes aldırdığı için…
Güne yolculuğunuz zor olmasın. Zor olmaması için; Yaratandan dolayı yaratılanı sevelim” Yunus Emre’nin dediği gibi.
Allah hep güzel şeyler yaratır. Yaratılışta ‘çirkin’ diye bir terim yoktur. Yaratılış âlemi baştan sona, hikmetle lebalep doludur. Bu âlemde hikmetsiz, tırnak kadar bir boşluk bile bulunamaz.
Ve hayat, Allah’ın kurduğu bir yaşam sistemi olarak olağanüstü derecede güzeldir.
O nedenle ki sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu, umutlu ve hüzünsüz, acısız olarak, sağlıkla, sevdiklerinizle birlikte geçirmenizi dilediğim güzel günleriniz olsun.
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’ Bugün ve bundan sonraki her gün, farkındalıkla dünyaya bakmanız dileğiyle gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#























