Adeta canlılığını yitirmiş, suratı kireç rengine dönmüş, bir ölüm makinesini andırıyordu. O kireç gibi surat, çok şeyler anlatıyordu. Dudakları yapışmış ve gözleri donuklaşmış kendinden geçmiş hâldeydi.
Dudakları açılıp kapandı fakat hiçbir sesi kimseye ulaşmadı. Kapının zili, çölde yankılanan bir çıngırak gibi yalnızlığını bozdu. Gözleri sanki içeri çekilip kaybolmuş, onların yerine görme yeteneği olmadığı belli iki cisim gelmişti. Mutlu günlerini de unutmuştu.
Sabah erkenden evden çıktığında, neşeli ve mutlu bir gülümsemeyle bakkala günaydın demişti. Atışmaları dahi hep sevinç gösterisine dönerdi. Bu defa “Gidersen şimşir kaşığı almalısın,” Diye tembihlemişti.
İş yerine vardığında içine bir huzursuzluk çökmüştü. Ruhu sıkılmış dalgalarla boğuşmuş ve ufka varamamıştı. Acaba ters giden neydi diye sordu kendisine. Gününü her zamanki, gibi koşturmacayla geçirdi. Müdür, akşama geç kalabiliriz, demişti. Müdürün söylevi işgüzarlıktı.
Bakkala haber salıp beklesindi. Onun da ayarı bu şekilde arada bozulduğu oluyordu. Bakkal ne yapsın gecesi gündüzü yoktu. Babası “Bakkalı kapatalım başka bir iş yap,” Demişti. Babasının haklılığı bugün ortaya çıkıyor. En az altmış yıldır devam eden bakkalı kapatmak istemiyordu.
Mahallesiyle organik bağ kurmuştu. Durumlarına göre de ödemelerini düzenliyordu. Sonuç olarak işine biraz uzak olduğu hâlde bu mahallede oturmayı kabulleniyordu. Olaylar için, düşünür ve iyi kararlar verirdi. Çıkmazlarını çözmeye bayılıyordu. Onun için mahallede herkese yardım ediyordu.
Olayları değerlendirirken, detaylara girmeden, değişimi fark ederek, belirli bir çerçeve içerisine almayı düşünüyordu. Akşama geç kalmamaya çalıştı. Toplantının içeriğini sordu. Tüm kederli bir belirsizlik kapladı çevresini, algılayamadı diyeceklerini.
Karanlık çökmeden çıktı. Ana caddeden mahallenin sokağına saptı. Bahçelerdeki süs bitkileri alabildiğine büyümüş fakat henüz çiçeklenmemişlerdi. Okul yolları böyle çiçekten görünmemeliydi. Yürürken bile bazı rastlantılar insanı meşgul ediyordu.
Yanından geçen, gözleri yaşlı çocuğa niçin ağlıyorsun? Diye sordu. Üzüldü, demek ki konu önemli olmasa ağlamazdı. Yaşantının içinde ne zaman ne ile karşılaşacağın belli olmuyordu.
Köşeyi döndüğünde bakkal dükkânı tam karşısındaydı.
Bakkal dükkânı sanki itfaiye arabalarından görünmüyordu. Fakat çıkan korkunç duman bakkaldan havalanıyordu. Eklemleri dondu, adım atamadı. Yanındaki çocuğa baktı. Çocuk bakkalda tüp patlamış ve her şeyi yanmış, ölen olmuş, dedi.
Kaldırıma oturdu, başını elleri arasına aldı. Ölenlerin kim veya kimler olduğunu soramadı.
Şimşir kaşıklarım da yanmıştır, dedi.
Ne düşünüyorum, koyun can derdinde, diyebildi.
Az sonra, bakkal arkadaşı taksiden indi. Meğer vergi yatırmaya gitmiş ve yerine tanıdık birini bırakmış. Bakkalın durumu iyi değildi. Yaklaştırmadılar ve kollarına girdiler ancak öyle ayakta durabiliyordu.