Genç kızın kitaplarından ağırlaşmış eline dokunur dokunmaz gözlerimiz buluşmuştu. Aynı esnada yana doğru çekilmiştim: Sesime yumuşak bir renk ekledim:
“Gel canım yanıma otur.”
Yaş sapıktan kurtulmanın telaşıyla teşekkür ederek açtığım alana oturmuştu. Üç kişilik oturma alanımız şimdi de beş kişilik olmuştu. Yanımdakiler de “mırın kırın” etmeden çeyrek kalça kadar yana doğru çekilmişlerdi.
Ayaktaki bıyıkaltı gülüşenlerin yüzlerindeki ifade bir anda şaşkınlık, biraz da imrenmeyle yer değişmişti. Belki de göz iğdişliklerine engel oldum, diye idi yüzlerindeki anlam veremediğim ifadeleri…
Tam kızımız kurtuldu, diye düşünürken yaş sapık genç kızdan boşalan yere geçip öne arkaya sallanıyor, sağa sola yıkılacakmış derecede kaykılıyordu…
Yılanın sevmediği ot deliğin dibinde bitermiş ya. Nereden binmiştim otobüse? Bu kez de adamın bacakları benim dizlerime değmekteydi.
“Defoll pislik!”
Hızla itekledim yaş sapığı. Tam yıkılır gibi oluyordu ki sağındaki solundaki kurtarıcı beyler yaş sapığı tutmuşlardı.
Yaş sapığa tekme atmadan önce ayaktaki beylerin ‘Belki tepkimi anlayıp bizi etik sit alanlarına alırlar,’ düşüncesi esip geçmişti.
Ama nerdee?
Onlar ancak utanma pazarlarıyla mideleri bozarlar!
Sarhoş adamı aynı kişiler düşmesin, diye tutarlarken bana da gür sesleriyle kızgın nazarlar fırlatmışlardı:
“Hoop orada durun bayan! Olmuyor ammaa…”
Susmadım.
“Ne olmuyor neee?!”
Bu kez diğerleri katılmış muhaliflerimiz çoğalmışlardı.
“Görmüyor musun kör kütük sarhoş adam? Hiç tekme atılır mı zavallı adama?”
Yaş sapığı savunan, onu mazlum görenlere oturanlar da katılmışlardı. Koronun sesleri artmıştı.
Sesimin tonu, rengi de değişik çıkmıştı;
“Ne yani?! Siz şimdi şu sarhoş adamın, şu hayadan yoksun utanmaz adamın, yaşına başına bakmadan torunu yaşındaki bir genç kızı taciz etmesini normal mi karşılıyorsunuz?”
Duymadılar bile söylediklerimi. Sesler daha daha da arttı. Koro kalabalık olmuştu. Otobüste oturan diğer kadın erkek ne kadar insan varsa üzerime üzerime gelmeye başlamışlardı:
“Hanımefendi kesin artık!”
“Uzatmayın. Konuyu kapatın. Bakın sarhoş o.”
“Yeter ama. Uff yaa! Başımızı şişirdiniz..!”
Hani yazımın başında sarhoş sapığa kızmıyorum bile demiştim ya… Asıl kırılganlığım, asıl öfkem, kendilerini akıllı sanan tacizciyi hoş gören şu grühtu!
Hayret ki ne hayret!
Yahu, hiç mi kızları, bacıları yoktu onların?
Sanki küçük bir insan topluluğu topyekûn üzerimize, üzerimize geliyor, beni suçluyorlardı.
Bu toplum ne zaman böylesi bozuk, çürük kişilik mutasyonuna uğrayıp hasarlanmıştı?
Ben yaş sapıkla mı uğraşayım, yoksa sapıklığı hoş görmekte olan cehaletle mi?
Yaş sapık ayakta saklanıp durmaya çalışıyordu. Sanki bütün tartışmaların başrol oyuncusu o değildi. Bacağını bu kez de genç kıza doğru sürtmeye başlamaz mı!
Bende ip değil halatların hepsi kopmuştu.
Sesimi alfabenin son harfi de olmak üzere beş oktav yükseltip bağırdım.
“Kaptannn koşşş! Burada sapıkk …vaarrr!”
Sözlerimin ardından;
“Lütfen emniyete çeker misin otobüsü! Tutanak tutturacağız!”
Bir anda sesler kesilmişti.
Otobüs durdu. Kaptan iki eliyle suda yüzer gibi insanları tam ortadan yara yara ilerleyip yanımıza kadar gelmişti.
“Nerede o orospunun dölü?”
Oh bea!
Sonunda biri SOS ‘umuzu duymuştu!
Gerçekten de dinsizin hakkından imansız geliyormuş…
Otobüs sürücüsüne yaş sapığı işaret ettim. Yanımdaki genç kız da “Şöför amca. İşte bu sapık!” Diye kendine taviz eden sarhoşu işaret etmişti.
Kaptan yaşa başa bakmadan adamın yüzüne öyle bir şamar attı ki sormayın.
Sonra da ensesinden tuttuğu gibi “….na koyduğumun dölü… Yıkıl lan şimdi!”
Bir çöp poşeti atar gibi otobüsün yolcu biniş kapısından dışarı doğru hızlıca tekne tokat fırlatmıştı yaş sapığı.
Kimseden ses çıkmamıştı. Otobüsteki herkes sus pus olmuştu.
.
Otobüs ağır ağır ilerlerken olaya tanık yolcuların meraklı bakışları camlara yapışmıştı.
Tabi şimdi buraya kadar sizler “Ohh olmuş. Kaptanın eline sağlık. Hak edene hak ettiğini vermiş,” diyecek ve rahat bir soluk alarak bu hikayenin burada bittiğini düşüneceksiniz.
Değil mi?
Yok.
Henüz bitmemişti!
Devam edecek
Emine Pişiren/Akçay























