(1980 Ve 2023 Arası Anılarım)
Yıl 1980.
Büyük amcamı ziyaret için geldiğim Mecidiyeköy’ den Üsküdar’daki evime gidecektim.
Boğazın karşı yakasına geçmek tam bir çileydi. Üstelik maç zamanı evden çıkmak hiç de akıl kârı değildi. İstanbul Mecidiyeköy’deki alt geçitte otobüs bekliyordum. Ancak 3.gelen otobüse binebilmiştim. Zira ayakta yolculuk hiç çekilmiyordu.
Otobüse bindiğimde içimden,’ İnşallah bana oturabileceğim yer kalmıştır,’ diyerek dualar etmekteydim. Hiç istemesem de ancak yan sıralardan birine oturabilmiştim.
Niçin “Hiç istemesem de?”
Çünkü yan sıralar üç kişilikti. Yolculuk esnasında mutlaka biri size,”Biraz yana kayar mısınız? Şu uca da ben oturayım,” diyen olurdu. Siz de sağlı sollu iki kalça arasında sıkışır kalırdınız.
On dakika sonra otobüsümüz hareket ettiğinde otobüsün içi sıkış tepişti. İnsanlar sardalya konserve kutusundaki gibi sıkışmış, birbirlerinden destek alarak ayakta zorlukla yol almaktaydılar. Yer bulduğum için şanslı olduğumu düşündüm. Ne yazık ki bu sevincim kısa sürmüştü. Omzuma bir el dokunmuştu. Elin sahibine doğru başımı çevirdiğimde endişelerimin rol modeli karşımdaydı:
” Hanımefendi, rica etsem; biraz öteye gider misiniz?”
Sesin sahibi orta yaşlı kilolu bir kadındı. Arkasındaki kalabalığa şöyle bir göz gezdirince mecburen ricasını kıramamıştım. Çünkü ayaktaki tek kadındı.
Akşam üzeri trafiğinden bir türlü yol da alamıyorduk. Levent yolu üzerindeki duraklardan binen yolcularla otobüsün içi daha da ağırlaşmıştı. Söylenenleri, sinirlenenlere kimse duymadığı gibi otobüsteki tek boş alan tavan arası boşluktu. Nefes almakta zorlananlar, çareyi kelebek camları açmakta buluyorlardı.
Oksijen azlığından mıdır ne üzerime bir ağırlık çökmüştü. Gözkapaklarım iyice ağırlaşmıştı. Şekerlemeye tam geçecektim ki cılız bir ses duydum:
“Amca biraz ileri gidin. Bana çok yaslandınız!”
Sesin sahibi, tek elinde kitaplarla defterlerini göğsüne bastırmış, diğer eliyle askıda zorlukla tutunan üniversiteli bir genç kızdı.
Önce pek umursamadım. Sonra ona yapışmış nefesi buram buram, sindirilmiş ucuz şarap kokan yaşlı bir adama bakışlarımı çevirdim. Genç kız ondan kaçtıkça o adam belden aşağı bölgesini ona doğru ritmik hareketlerle “Lambada” yapmaktaydı.
İçimden sabır tespihleri çekerken; bakışlarımla otobüsün içini de şöyle bir kolaçan etmiştim.
Kimsenin umrunda değildi yaşlı adamın çirkin hareketleri. O dakika hiç adama kızmadım. Onu, gören görmezden gelen insanlara öfkem içimde balon balon şişmekteydi…
Yaşlı adam artık finale gelmişti. Pantolonun fermuar kısmında belirgin bir ıslaklık oluşmuştu… Üstelik adamın bir eli genç kızın kalçasını da kavramıştı.
İnsanların, sarhoş adamın yıkılmadan lambada figürlerine bakarak kıkırdamaları damarlarımdaki basıncını arttırmıştı. Üstelik genç kızın açık alnı, kurdeşen basmış gibi terden boncuk boncuktu. O masum bakışlarının yer aldığı “Çilli yüzü” kıpkırmızı renkteydi. Genç kızla gözlerimiz buluştuğunda onun çaresizliğini görmüştüm…
Daha fazla dayanamamıştım.
Eyleme geçme zamanım gelmişti.
Devam edecek
Emine Pişiren






















