Masamıza düşen yaprağı elime aldım. Rengi sarıydı. Niçin sarardı? Diye sordum.
Yeşil hâli güzeldi. Işıkta parlıyordu. Parlayan güzelliğini kaybetmesine üzüldüm, dedim.
Yeşil kalıp dökülmeselerdi…
Parlak güzel yapraklar, büyüme ve besin depolama olaylarını yerine getirirlerdi. Bu olayları yerine getirenler, birtakım etkilerin azalmasına karşılık sararıp dökülürlerdi. Sararıp dökülme olayı ile yapraklarda depolanan atıkların atılması ve canlılık olaylarının dinlenmeye yani minimuma geçmesi, demekti.
Bitkinin dinlenme zamanının geldiğini ise taşıdığı özel hormonları tayin etmektedir. Hormonlar sayesinde bitkilerde her türlü canlılık olayları düzenlenir. Yaprağın sararmasının iç etki ve önemli olanı da özel salgılardır.
Yaprak yeşil rengini koruyamadığında birçok iç ve dış etkenin varlığından bahsetmek gerekir. Buna göre yaprağın yeşil olarak kalması mümkün değildir. Yani zamanı geldiğinde sararıp dökülecektir. Sararıp dökülmesi de tanışma saatimize denk gelmesini bilemiyorum nasıl bir davranışa yormuştum.
Sonbaharda tanıştık…
Yaprak sarardı, konusu tanışmamıza neden oldu. Yalnız yaprağın büyüme ve besin deposundan habersizdik. Sarı renkli yaprağın verdiği rütbeyi kabul etmiştik. Sarıya dönüşüme bir zafer edasıyla bakmıştım. Sarı ve yeşil durumlarını açıklamış ve bilgimin derinliği gururumu okşamıştı.
Masadaki yaprak, besinlerin atölyedeki makinesiydi. Makinenin özelliklerini de gündem yaptım. Konular hemen bitiyor ve zaman geçiyordu. Konuşmak için yaprağa mı bakmalıydım yoksa gözlerine mi? diye düşündüm. Kararsız kalınca doğal davranmalıydım. Doğal halimde ise yaprağın besin üretimi yoktu. Yaprağın sararması çok da ilgilendirmeyen bir olaydı.
Beslenmeden söz açtım ve ne kadar dağıttığımı fark ettim. Besinlerin genetiği değiştirilmesini ortaya attım ki, dağıtmanın tam alasını yaptım. Toparlanmak için yaptığım ataklar ise boşa kürek çalmak oldu.
Masada buluşmamızın amacı ve konuştuğumuz konular çok büyük bir terslik vardı ve bu tersliğe kurban gidebilirdim.
Senin neyine sarı veya yeşil yaprak. Görmüyor musun yanındakini niçin geldi ve senden beklentileri. Günü kurtarmanın peşine düşeceğim açıktı.
Bırak yaprağı bitkiyi, kendi derdine dön ki, bir yere varasın. Varacağın yerde seni neyin beklediğini bilmezsen, bu defa yaprağın yeşiline dönersin. Belki de meyve oluşur da tatlanır.
Arkadaşım şarkı sözü de mi bilmiyordun dedi. Benim durakladığımı görünce: Beş tane şarkı sözü söyle sana en güzel bir hediye, dedi. Sayamayacağımı anlayınca en güzelinden bir tane söylesem olur mu? Dedim.
Arkadaş kabul edince sevindim. Alacağım hediyeyi masadaki güzele verecektim.
Söylüyorum, “baktın gözüme, indin kalbime,” dedim.
Hasan TANRIVERDİ