Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Gündem

Savaş Ortasında Çocuk Olmak

Ömer Sabri KURŞUN Yazar Ömer Sabri KURŞUN
31 Mart 2024
Gündem, Ömer Sabri KURŞUN, Siyaset & Politika
0
Savaş Ortasında Çocuk Olmak
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Hatırlatayım dedim yeniden dünya insanlarına. Koca koca ülkelerin, koca koca aklı başında!!! yönetenlerine…

SAVAŞ ORTASINDA ÇOCUK OLMAK…

Diyoruz ki; Savaş başladı Savaş yaşandı ve Savaş bitti. Peki, geriye kalan hayatlar?..
Özellikle çocuklar savaştan sonra nasıl bir değişim bir ruh yaşıyor…
Savaş ortasında çocuk olmak, ne zaman nereye düşeceğini bilmediği bombayı, hangi yönden geleceğini bilmediği bir keskin nişancı kurşunu umursamadan sokakta ve yıkık dökük parklarda oyun oynama cesaretini göstermektir.
Savaş ortasında çocukça yaşamak; bizler sıcak evlerimizde umarsızca otururken her şeyini kaybetmektir; anneyi, babayı, evi, okulu, şehri ve vatanı.
Savaş ortasında çocuk olmak, bir bomba düştükten sonra küçük ayaklarıyla büyük adımlar atarak evine doğru koşmaktır.

Hepimizin bildiği gibi savaş, insanlık için büyük bir felakettir. Şiddetin en katı ve yoğun hali olan savaş, asla sorunların çözüm şekli değildir. İletişimle, konuşmakla, tartışmakla çözülemeyen hiçbir sorun; savaş ile çözülemez.
Bütün insanlık bunun farkına varmalı ve savaşın bir sorun çözme yöntemi olmadığını anlamalıdır. Savaş, sorunları çözmez; aksine büyütür ve derinleştirir.
Savaşların en büyük mağdurları, savaşların çıkmasını hiç de istemeyenlerdir. Çünkü savaşların en büyük etkisi çocuklar üzerine olmaktadır. Üstelik çocukların dünya yönetiminde de herhangi bir söz hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla savaştan en çok zarar gören kesim olan çocuklar; savaşların başlaması, ya da başlamaması konusunda veya sona ermesi konusunda maalesef herhangi bir etkiye sahip değildir. Savaş olmasını istemeyen çocukların savaşlardan en çok etkilenen kesim olması ne kadar adildir?

Savaşlar, çocukların gelecek onlarca yılını mahvetmektedir. Savaşlar çocukların ailelerini parçalamaktadır. Çocukların aile bütünlüklerini bozmaktadır. Çocuklar savaşlar yüzünden annesiz ve babasız kalmaktadır. Savaşlar, çocukların temiz suya erişimini zorlaştırmaktadır. Savaşlar çocukların besinlere ulaşmasını engellemekte ve bu nedenle çocukların yeterli beslenememesine neden olmaktadır. Çocuklar, savaşlar nedeniyle eğitim alamamaktadır. Savaşlar, çocukların geleceğini çalmaktadır ve hayatını elinden almaktadır.

Evsiz ve yurtsuz kalan savaşın çocukları; hayata 1-0 değil, adeta 10-0 yenik başlamaktadırlar.
Savaşlar bütün insanları etkiler ama çocukları herkesten fazla etkiler. Çünkü çocuklar savunmasızdır. Üstelik savaşların çıkmasında da hiçbir suçları yoktur. Savaşların çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini yazmaya ansiklopediler yetmez desek abartmış olmayız. Bu nedenle geleceğin büyükleri olan bugünün çocukları; gelecekte çocukların savaşlar nedeniyle hayatlarının kararmasına engel olmalıdır. Ancak bugünün çocuklarını bu konuda bilinçlendirirsek gelecek nesilleri kurtarabilir ve savaşları önleyebiliriz. Unutmamak gerekir ki; savaşsız bir dünya, bütün çocukların hakkıdır.

Günümüzde milyonlarca çocuk savaşların, terör saldırılarının ve politik çatışmaların masum kurbanları durumuna gelmektedir. Bu şiddet eylemlerinin çocuklar üzerinde yarattığı travmatik etkiler, onların fiziksel, psikolojik ve ahlâki gelişimleri üzerinde kalıcı zararlar bırakmaktadır. Bugün hem yaşadığımız coğrafyada hem de dünyanın farklı coğrafyalarında savaş ortamı yaşanmaktadır. Bu durum sadece savaş cephelerinde çatışanları değil, sivilleri de etkilemektedir. Şüphesiz ki çocuklar da içinde bulundukları bu çatışma ve şiddet ortamından en acı şekilde etkilenmektedirler. Savaşa doğrudan maruz kalmayan çocuklar da, medya aracılığıyla yaşananlara dolaylı şekilde maruz kalmaktadır. Dünyada milyonlarca çocuk savaş ve şiddet mağdurudur. Özellikle Beş yaş, altı çocuklar ölümler açısından daha fazla risk altındadır.

Örnek aldıkları kişilerin şiddete yönelik davranışlarına tanık olan çocuklar kendilerini korumak için saldırganlığa başvurmayı öğrenirler. Dahası, çevrelerindeki öfkeli yetişkinler de bu saldırgan davranışları pekiştirebilirler dolayısıyla, bugünün savaş ortamında yetişen çocukların ileride aktif şiddet eylemcileri haline gelebileceklerini söylemek çok da zor değildir.
Daha onları o yaşta ölüm korkusu sarmaktadır, okula gitmeyi, sokakta arkadaşlarıyla oynamayı düşünmeleri gereken yaşta…

“Ya burada da Savaş çıkarsa, ben ölmek istemiyorum!”

Bunu söyleyen 9 yaşında bir çocuk… Oyuncaklarını, en sevdiği kıyafetlerini, hafta sonu gitmeyi istediği etkinlikleri düşünmesi gerekirken o Ukrayna’da savaşın ortasındaki çocukları, anneleri, babaları ve askerleri düşünüyor. “Ya aynısı bize de olursa ne yapacağız, ben ölmek istemiyorum” diye kaygı duyuyor.

Annesiyle her gece uyumadan önce sohbet eden 9 yaşındaki Ümran Mira o gece çok sakindi. Çok az konuşuyordu ve her zamankinden daha durgundu. Kısa bir sohbetten sonra annesi tam “İyi geceler” deyip ışığı kapatacakken Mira, “Çok korkuyorum anne” dedi. Annesi yine kızının karanlıktan korktuğunu düşündü ve “Gece lambasını açık bırakayım mı?” diye sordu. Aldığı cevap çok sarsıcıydı: “Hayır karanlıktan değil ölmekten korkuyorum. Biz de o insanlar gibi ölecek miyiz ?”

Ağlayan, sığınaklarda saklanan ve hatta yaralanmış çocukların fotoğrafları, videoları, haberlerde ve sosyal medyada gösteriliyor. Tıpkı yetişkinler gibi dünyanın dört bir yanındaki çocuklar da bu üzücü görüntülere maruz kalıyor.

21. yüzyılda bile dört bir yanımızda yaşanmakta olan onca savaş ve acı görüntülerine sıcak evlerimizde elimizde çayımızla ulaşıyor ve oturduğumuz yerden sadece üzülmekle kalıyoruz…

“İnsanın karnı tok, sırtı pek oldu mu başkalarının yoksulluklarını okuması ya da izlemesi merhamete gelip iç çekmesi ne tatlıdır.” sözü insana derin ağırlıklar yüklüyor ve “savaşın acı görüntüleri” ne görsel ve yazılı basında baktığımızda bir yerlerde o acıların yaşanıyor olmasındaki suçluluk payını “üzülerek” attığımızı düşünüyor insan.
Savaşlarda genel olarak her zaman erkekler savaşır ama aslında en çok yarayı kadınlar ve çocuklar yaşar. En acıyı onlar görür. Savaşın acımasızlığı ve mantıksızlığını çözemiyorum…

Sadece cephede süren bir şey değildir savaş, savaşın değiştirdiği, dönüştürdüğü bir geleceği de içine alan insanın dışarıda bırakılmasının tamamını kapsayan çürümüş bir olgudur savaş. Tarih, savaş imajlarının çığlıklarıyla doludur! Bunca acının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan şey ise faşizmin ta kendisidir.

Bachmann; “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar,” derken çok haklıydı. Çünkü faşizm sadece büyük kitle hareketlerinin eyleme geçmesinden sonra varlığını gösteren bir ideoloji değildir, aksine yaşamın içindeki küçük farklardan beslenerek aptal zihinlerde kuluçkaya yatmasıyla büyüyen, canavarlaşan bir yok etme düşüncesidir.
Her ne kadar kabullenmesek de her birimizin içinde birer faşist yatar çünkü insan kendi düşüncesinin dışında kalan şeyin düşmanıdır. Bunun üzerinde incelemelerde bulunan Weil, “Ne alıkoyuyor bizi, karışımızdakinin gözlerini çıkarmaktan!” diye başlamıştı denemesine.

Spinoza, “Savaşın efendileri kana doyduktan sonra konuşalım,” diyordu. Aslında savaş hakkında konuşulacak o kadar çok şey var ki bunun hakkında ne kadar konuşursak konuşalım eksik konuşmuş ve savaştaki masumların onurlarına leke düşürmekten başka bir şey yapmış olmayız. Özellikle böylesi kısır düşünen bir insan topluluğunda kime neyi anlatabilirsiniz ki! Basit bir tanımlamayla bizi bir arada tutan dinamikler zırvalıklardır ve bizleri bir arada tutmak için gereken çimentonun ta kendisidir. Bütün nefret ve kinlerini sığınmacılara boşaltan, kendi aptallıklarından kaynaklanan zedelenmiş bir bütünlüklerini bu şekilde onarabileceğine kendini inandırmış zavallı bir toplumdan başka bir şey olmamamız bunu kanıtlar nitelikte.
Hepimiz birer faşistiz, yeryüzünde en küçük bir kötülük silinip hafızalardan yok oluncaya kadar. Şu an ki duruşumuz kapının dışında çırpınan, içeride dönüşmeyi dört gözle bekleyen bir canavarı arzulamaktan başka bir şey değil…

Savaş bir bakıma satrançta ortaya konan akıldır. Her hamle size bir mevzi kazandırır fakat aynı zamanda her mevzi size ek bir yük de getirir. Çünkü kazanılmış her başarı, yeni bir sorumluluk ve yeni bir yük demektir. Satrancın ilerleyen süreçlerinde her yeni hamle size, eskisine oranla çok daha fazla şey kaybettirme riski de getirir.
Kazandığınızı düşündüğünüz anda kaybetmeniz de olasıdır.
Savaşlarda da böyledir? Sizi başarılı kılan her muharebe, risk oranını arttırdığı gibi aynı zamanda sizi yönetilemeyecek kadar karmaşık süreçlere de sokar. Kuşkusuz her başarı yönetme kabiliyetini de artırır fakat iyi bir strateji ve onu yöneten yoksa savaşı kazanmış olabilirsin ama savaştan sonra kaybedersin…

Savaşların baştan itibaren amacı, ekonomik ve stratejik avantajlar elde etmek olmuştur. Rakibin ekonomik olanaklarını ele geçirmek ve onu baskı altında tutmak savaşların yegâne hedefi olagelmiştir. Kuşkusuz tarihte haklı ve haksız savaşlar vardır. Haklı savaşlar savunma ve korunma amaçlıdır. Haksız savaşlar ise temelinde ekonomik çıkar ve sömürüye dayanan saldırı amacıyla yürütülmektedir.

En eski felsefi metinlerin temel konularının başında savaş sorunu gelir. Savaşların getirdiği yıkımları önlemek; ülkelerde ve dünyada barış ortamını tesis etmek birçok filozofun temel amacı olmuştur.
Savaşın önlenmesi konusunda en eski düşünceler MÖ 6. yüzyılda yaşamış olan Çinli filozoflara aittir. Bunların başında kuşkusuz Sun Tzu gelir. Sun Tzu, “Savaş Sanatı” adlı kitabında döne döne savaşın halklara felaket getirdiğini ve hatta devletlerin yok olmasına da yol açtığını vurgular. Bu yüzden Sun Tzu’ya göre “en başarılı savaş, çok fazla askeri güç kullanılmadan kazanılan savaşlardır.” Bunun için de üç önemli hamle önerir: “düşmanı zayıf düşürerek stratejisini boşa çıkarmak; düşmanın ittifak ettiği güçleri tek tek dağıtmak ve nihayet az bir güçle düşmana öldürücü darbeyi vurmak.”

Yine aynı dönemlerde yaşamış bir başka Çinli filozof Me-ti ise “Savaşa Karşı” adlı kitabında savaşı halklar açısından tam bir yıkım olarak görür. Ona göre “savaşların olmadığı ve insan sevgisinin temel alındığı bir dünya devleti kurulmalıdır.”

Savaş konusuna en çok kafa yormuş filozof ve düşünürler doğal olarak Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış filozoflardır. Çünkü Roma İmparatorluğu tarihi, savaş tarihi demektir. Bunların başını Cicero çeker. Ona göre “savaş, devletlerin yarar sağlamak için kullandıkları rasyonel bir araçtır. Sözlü argümanların bittiği yerde savaş devreye girmektedir.” Cicero’dan sonra soruna eğilen Hıristiyan filozoflarsa kendi içlerinde ikiye bölünmüşlerdir. Bir kısım filozof, ebedi barışı gözetir ve savaşa karşı çıkarken, Hıristiyanlığın Roma’nın resmi dini olduktan sonraki filozoflar ise dinsizlere karşı yürütülen savaşları haklı ve zorunlu görmüşlerdir. Aziz Thomas’a göre “savaş, iyiliği yüceltmeli, kötülüğü ise engellemelidir.”

Birlikte kardeşçe yaşamak varken kavga, savaş ve çatışma istemenin mantığını anlamak mümkün değil. Kan dökmeyi çok doğal görüyor bazı zihniyetler ve kardeş olmayı ise yadırgıyorlar. Ne büyük acıdır, yaşamak varken ölüme sarılmak, gülmek varken ağlamak, barış varken savaşmak, ne güzel bir duruştur, ölüme inat, kardeşçe yaşamak, Yaratandan dolayı yaratılanı sevmek ne güzeldir, ne güzelliktir, ne güzel insandır böyle düşünen ve yapanlar… Ve doğal ve güzel olan sevgi dolu olmaktır. Kardeş olmaktır, dost olmaktır, birlik olmaktır biz olmaktır benlikten kurtulup…

Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir gün dilerim. Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…

#öskurşun#

Paylaş
Etiketler: çocuklarinsanlıksavaş
Önceki Yazı

Mısır Sapları

Sonraki Yazı

Bahar Çocuğu

Ömer Sabri KURŞUN

Ömer Sabri KURŞUN

İlişkili Yazılar

Anma

Iskaladığımız Günler, Iskalanan Hayatlar

03 Aralık 2025
5k
Devlet ve Ateşten Gömlek
Eğitim & Kültür

Devlet ve Ateşten Gömlek

01 Aralık 2025
5k
Azerbaycan’ın Geldiği Nokta (ll)
Gündem

Azerbaycan’ın Geldiği Nokta (ll)

29 Kasım 2025
5k
Avrupa Özerklikleri ve Türkiye
Kültür

Avrupa Özerklikleri ve Türkiye

26 Kasım 2025
5k
Sonraki Yazı
Bahar Çocuğu

Bahar Çocuğu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap