Okulun ikinci yarıyılı, “salgın dönemi” olarak başladı. Yalnız bu dönem uzaktan eğitim yapacaklardı. Yaşantısında hiçbir değişiklik yapmayan müdür, “mikrop okulumuza yaklaşamaz,” havasındaydı.
Müdür “salgına dirençliyiz,” diyordu.
Öğretmenlerden gribe yakalanan olunca, müdürde korku arızası başladı.
Doktorların uyarısı üzerine, müdür, maske ve dezenfekte kullanımını şart koştu. Okula misafir bile kabul etmedi. Müdürün iddiası, okula kuş uçurtmamak fakat hastalığa da meydan okumaktı.
Kuş ve domuz gribi de neydi, diyordu. Okulumuzun kapısına dahi yaklaşamaz, diyor ve Covit ile görüşmeyi yasaklamıştı. “Ben olduğum sürece,” moral veriyordu. Arada sesini de yükselttiği oluyordu.
“Okuluma giremezsin,” diyordu.
Covit ile ilgili inceleme yapan öğrencisini aradı. Aldığı bilgi sonucu, korku yüreğine oturdu. Doktor, öğretmenim; dışarı çıkmayın, ortalık yanıyor, tehlike kol geziyor. Yakalanan bırakılmıyor, diyor. Okulda her türlü faaliyetler de ertelendiği için, okul sessizliğe bürünmüştü. Ama hastalığa yakalanan, matematik öğretmeninden çıkan ses okula yetmişti.
Sesi çok çıkmıştı ama hastanede kendini bulmuştu. Gelen haberlerin saati saatine uymuyordu. Yalnız çıta aşağı düşüyordu. Müdür, korku atmosferine yenik düşmüş ve ilk defa, “korunma çarelerini artıralım,” diyordu.
Covitle pençeleşen öğretmen, iyi haberler iletmiş, iğne ve ilaçlardan dolayı yataktan kurtarıyorum. “X ve Y çarpımı sağlık,” diyordu.
Öğretmenin sağlığının iyiye gitmesi, okula neşeli bir hava getirdi. Müdür önlemleri biraz gevşetti. “Covit dinlemem ezerim,” dedi.
“Önümüzü göremiyoruz,” diyen doktorlar, maske ve dezenfektan kullanımına devam, fakat “kapalı bir yerde bulunmayın,” diyordu. Müdür de ilaçlamaya devam ediyordu. Müdürü saran korku ruhunu esir almıştı. Hava atarak gezmesi gerçek değildi. Psikolojik olarak davranışları değişmişti. Yakalanma havası izlenimi taşıyordu. Çünkü hasta yakınlarına gitmişti.
Sıcak havada covit etkili olamadığı için, rahat soluk aldırmıştı. Sokaktan çekilen, covit az da olsa geziniyordu. Müdür şaibeli de olsa, aşı olmayanı okula koymayacaktı. Doktorların bir ikazı, “hastane ve evlere ziyarete gitmeyin,” idi.
Müdür öğretmenlerden gelenlere, rüyasını anlatıyordu. Dere kıyısına gitmişler ve balık avlamadan, kendilerini hastanede bulmuşlar. Dereyle hastanenin bağını kuramayan müdür, iki gün sonra arkadaşının babasının ziyaretine gider.
Ziyarette çok kalmaz ve eve gelir. Akşam olunca vücutta kırıklık başlar. Moral bozukluğuna sürüklenir. Müdür, “her tarafım dökülüyor, koku alamıyorum,” diyor. Korkusuz veya öyle görüntü veren müdür, maalesef hastanede ilaçların kontrolündedir.
“Senin hasta ziyaretinde ne işin vardı.” Sözleri müdüre kadar ulaşıyordu. Üç gün sonra müdür, “dönüş hazırlığı yapıyorum,” diye haber gönderince sevindik. Avuç dolusu ilaçlarla, önce müdür, sonra da covit ne yapacağını şaşırdı. Bunun üzerine covit müdürü bırakıp ziyarete gelen yaşlı ve kronik rahatsızlığı olanlara saldırdı.
Müdür kendine geldiğinde, “yeneceğimi biliyordum,” demiş.
Müdür evine gönderildiğinde, öğretmenler olarak, ona haber gönderiyoruz, “merak etmesin evinin önünden, dahi geçmiyoruz.” Diye.
Hasan TANRIVERDİ























