Anadolu’da istenilen bir şeyin gerçekleşebilmesi için, bunu yapacak güce sahip olmak gerektiğini anlatan “salavat kuvvete bağlıdır” diye bir söz var.
Çevre üzerinde hâkimiyet, kendi kaderini tayin etme, sosyal ve maddi güçlerin tanınması kısaca bireylerin özgürleşmesi için bunlara sahip olması gerekiyor. İki konuyu irdelemek lazım. Güç ve güçlendirme. Güç kimin elindeyse güçlendirme ona bağlı olarak ilerliyor. Foucault’un da belirttiği gibi
Güç her yerdir, ilişkileri ve bilgiyi düzenleyen, şekillendiren her yerden gelir. Kişisel güçten bahsetmiyorum. Hiyerarşik otoriter sosyal güç, eşitsizlik veya baskın olmayı beraberinde getiriyor. Türkiye’de bulaşıcı hastalık gibi yayılan güç zehirlenmesi kişisel gücün otoritesini ezdi geçti. Sorgulanması gereken durum gücün eşit olmayan kullanımıyla baskılamaya yönelik işlevi. Sivil örgütlerin güçlendirme üzerinde dalga etkisi yarattığını hepimiz biliyoruz. Bunu tarafsız ve sivil kalabildikleri ölçüde yapabilirler.X diyelim.X adlı Sivil Toplum Kuruluşunun resmi toplantılarına taraf siyasi önderler katılıyorsa verdiği mesaj açıktır. Tarafsızlığını yitirmiştir. Güçlendirmesi bitaraf olduğunda güç tek kanala çalışır.O zaman Sivil örgütlenme diyemeyiz. Bireylerin, toplulukların ve organizasyonların eşitliği ve yaşam kalitesini artırmak, insanlara karar alma ve harekete geçme seçimi yapmalarına sahip olmalarını sağlamak lazım.
Güç kimdeyse söz onda. Himen çizgi karakterinde kılıcını havaya kaldırıp güç bendeee diye bağırıp herkesi istediği gibi şekillendirmesiyle aynı.
Güç parayla oluyor. Parayı veren düdüğü çalıyor. Türk mizah kahramanı Nasreddin Hoca’nın fıkrası;
Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca’nın etrafını sarmış. “Hoca, bana düdük al!” demiş biri. “Bana da, bana da!” demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana! demişler.
İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca’ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş. Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz? Nasrettin Hoca gülerek,
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş.
“Para harcadığında insan istediğini elde edebilir” Özgün olabilme, yetenek ve niteliklerin ön planda tutulması gerekir.
Nerdeeee……..
Haksızlığa karşı ses çıkaramayan ve bunu normalleştirenler. Gücün esiri oldunuz. İçinizden konuşuyorsunuz. Sesinizi en sessiz hale getirdiler.
Güç öyle hale geldiki. Bir iş insanı sevgilisini yemeklere ve toplantılara götürüyor. Ortam ve çevresi bunu meşrulaştırmış şekilde boy boy pozlar veriyor. Resmi nikâhlı eşi ve çocukları o kadar mutsuz ve çaresiz ki. Biz bu durumu sindiremiyoruz. Kavga ettiğimizde tüm maddi desteği kesiyor. Bizi mecbur kılıyor ama onca kendini bilen kişiler ve özellikle kadınlar hiç mi eleştirmiyor. Hiç mi sorgulamıyor. Bugün bunları meşru görenlerin yarın kendi başına gelmeyeceğinin garantisi var mı? Diye çaresizce anlatımları beni derinden üzdü. Nasıl yani demeyin! Burada paranın gücüyle herkese ayar veren bir durum var.
Siyaseti irdelerseniz yine otoriter gücüde bundan farksız değil. Ekonomi ortada. Emekli 5.500 TL maaşla bir elma alıyoruz iki kişi paylaşıp yiyoruz diye bas bas bağırırken enflasyon düştü diyenlere alkış tutan şakşakçılar bilmiyorlar mı? Onların emekçileri, apartman görevlileri var. Geçinemediklerinin farkındalar.
Bireylerin, grupların ve toplulukların kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmaları, kendi amaçlarını başarmaları ve yaşam kalitelerini en üst düzeye çıkarabilmeleri gerekir.Maalesef güçlendirme yetkisi olanların elindeki kumandalarından kurtulamıyorlar..
Politik güç. Siyasi güç. Otoriter güç. Paranın gücü. Koltuğun ve makamın gücü.
Kontrolsüz güç tehikelidir. Tehlike girdabında dönüp duruyoruz. Azınlıklar her zaman kaybetmeye mahkûmdur. Sineye çekip susacağınıza vicdanınızı rahatlatıp azınlık olmayı tercih etmelisiniz. Güçsüzlendirici olan ne varsa sorgulamaktan ve konuşmaktan korkmayalım.




















Güç kimin elindeyse güçlendirme ona bağlı olarak ilerliyor.