Rıhtımdaki yelkenli deniz yolları amirliğine; mutfak gereçleri yükleyeceğini beyan etmişti. Kaptan; uzun boylu, sakallı ve elmacık kemikleri çıkıktı. Yelkenlinin personel ve tayfalarının hepsi gariban kılıklıydı. Yelkenli dökülüyor ve motoru da tekliyordu.
Boyası dökük, halatlar çürümeye yüz tutmuş, kenarları çarpık ve lastikleri yırtılmıştı. Kaptan köşkü boyasız ve ilkel yapılıydı. İlk bakışta Karadeniz’in dalgalarına dayanamaz algısı yaratıyordu.
Personel kaptanın dediğini duymazdan geldi. Tayfalar ise kafalarına göre dışarı çıkarlardı. Rıhtıma gelen kamyonların yükü, zorlukla yelkenliye alınırdı. Yükleme de yardıma gelenler oluyordu. Yükleme sırasında kontrol gemisi gelirse, işler sallapati yürütülürdü. Yelkenlide türkü kıyamet giderdi.
Tayfalar “köyden indik düze biz,” derlerdi. Hemen hiçbiri denizci değildi.
Kontrol ekibi yükün mutfak gereçleri olduğuna kanaat getirip çıkışı imzalardı. Akşamüzeri yükleme işlemi sonuçlanırdı. Kontrol ekibi, Karadeniz’e kadar varamaz diyerek dalga geçiyorlardı. Personel ve tayfalara acıyorlardı.
Kaptan “demir al,” komutunu verdi ve iki saat içerisinde, Karadeniz dalgalarına tutuldular. Tayfaların türkü ve oyun havaları, kıyıdan el sallamalarına neden oluyordu. Güverte de topluca yemek yendi ve sahili takip ederek, yol almayı başardılar.
Kaptan heyecanlıydı. Yüklerdeki tabak ve çanaklar, göstermelikti. Yelkenlideki personelin hepsi rollerini çok iyi oynuyordu. Davranış ve giyimleri rol gereğiydi. Amaçları yabancı kontrol askerlerinden kaçabilmekti. Hepsi denizcilik komutanlığının rütbeli askerleriydi.
Yabancı gemiler geçerken, onlar boya yapıyor ve oynuyorlardı. Verdikleri görüntü, köylerden toplama elemanlar olduklarıydı. Yelkenlinin personel başı, emekli binbaşıydı. Binbaşı dedemdi. Dedem, ATATÜRKÜN komutasındaydı. Sonradan Ankara Polatlı’da şehit düşmüştü.
Yelkenlinin düzeni oldukça yeniydi ve bakımlıydı. Anadolu’ya mühimmat kaçırıyordu. Mutfak gereçleri, göz boyamaydı. Beyoğlu askeri depolarından temin ediliyordu. Askeri hareketlilik, Fransız askerleri tarafından görmezden geliniyordu. Olay da itilaf devletleri arasında çatlağa neden olmuştu.
Yelkenli İnebolu limanına vardığında, büyük bir sevgiyle karşılanırdı. Limanda en az on gün kalınırdı. Boşaltılıp hemen Anadolu’ya sevkiyat yapılırdı. Soranlara yelkenlinin bakımıyla uğraşıyoruz, denirdi. Çayır balyalarıyla geri dönerdiler. İstanbul ve çevresindeki hayvanlara yiyecek getirdiler.
Kontrol gemisini gören rolünü uygulasın emrini aldılar. Türkü ve oyunla rıhtıma girdiler. Çayır balyaları boşaltıldı. Kamyona yüklenip gönderdiler.
Yelkenlinin bakımı bir türlü bitirilemiyordu. Çünkü çalışanlar toplamaydı. Dışarı çıktıklarında onlardan uzak duruyorlardı. Heyecanlıydılar, yükün kapatılması için gerekli olan çömlekler henüz gelmemişti. Toprak kaplar geldikçe yükleniyordu.
Bir hikâye uyduruluyor ve evime gideceğim diye isyanlar çıkıyordu. Yelkenli yüklendi ve gerekli izin sağlandığında Kaptan çok mutluydu. Yola çıktıklarında, yine oyunlar oynandı ve halaylar çekildi.
Güverte de çöl iklimi yaşanıyordu. Çünkü su almaya unutmuşlardı. Kumun yaktığı ayaklar su arıyordu. Kıyıya yaklaşıp su alma imkanına bakacaklardı. Yabancı askerler bu defa motorunuz Karadeniz’ e çıkmaz diyorlar ve gülüyorlardı.
Kaptan oyunlara eşlik ediyordu. Kıyıdan aldıkları yabani meyveler susuzluklarını gideriyordu. Şaka kırıla gidiyordu. İnebolu limanına girildi. Boşalma hemen yapıldı. Gelen yardım sayesinde yükün kamyonlara yüklenmesi kısa zamanda başarıldı.
Buğday çuvalları alınacak ve onlar İstanbul da silahlara örtü görevinde bulunacaktı. Havanın durumuna göre yola çıkılacaktı. Sabaha beklemek gerek görüşü kabul oldu ve limandan çıkmadılar. Akşam ve sabah ağır hareket edildi ve sabah kuşluğa doğru İstanbul boğazına girildi.
Rıhtımda az kalacaktı; ama buğday çuvallarının örteceği mühimmat henüz gelmemişti. Kesintiye bir şeyler uğramıştı. Anlayamadılar, peşinden heyecanlı günler geçirdiler. Yelkenliyi dışarı çıkartmadılar.
Kaptan yükü bildirdi ve kontrol yapılıp çıktılar. Tam bir ay üzerine hareket başlamıştı.
Hasan TANRIVERDİ























