Yakın tarihte yolsuzluk yapan, hukuksuzluk yapan, kendileri ve aileleri zenginleşirken halkı yoksullaşan ülkelerin yöneticileri, siyasetçileri; k a ç a b i l d i l e r m i!
Ülkelerini soyup soğana çevirerek edindikleri zenginliklerini, servetlerini; y i y e b i l d i l e r m i!
İşte örnekler:
İran’da Şah Muhammed Rıza Pehlevi (1919 – 1980), 1941’den ülkesini terk ettiği 1979’a kadar tahtta kaldı, Batı yanlısı bir dış politika izledi, İran’ın son monarşik lideriydi. İktidarı sırasında, İran petrol endüstrisi, demokratik yollarla seçilmiş olan başbakan Muhammed Musaddık (1882-1967) tarafından kısa süreliğine millileştirildi. Muhammed Musaddık, İki yıl sonra, 1953’de ABD-İngiltere destekli bir darbeyle görevinden uzaklaştırıldı.
Rıza Pehlevi, İran’ı küresel bir güç ve modern bir ülke yapmak amacıyla; kadınlara oy hakkının tanınması ve çeşitli endüstrilerin ulusallaştırılması gibi bir dizi toplumsal, ekonomik ve siyasal reform yaptı. Beyaz Devrim olarak adlandırılan bu yenileşme ve modernleşme atılımlarına rağmen, zamanla, bir Müslüman olarak; izlediği sekülerleşme siyaseti, İsrail ile olan ilişkileri, geleneksel tüccar sınıfıyla çatışması, ailesi ve yönetici elitle ilgili yolsuzluklar nedeniyle, Şii ruhban sınıfının yanı sıra çalışan kesimlerin de desteğini kaybetmeye başladı. Ayrıca komünist Tudeh Partisi’nin yasaklanması, istihbarat örgütü SAVAK’ın siyasi muhalifler üzerinde uyguladığı baskı, ABD ve İngiltere’nin bu otoriter yönetimi desteklemesi, yükselen İslamcı ve sol/sosyalist siyasi faaliyetlerle çatışması da iktidarına karşı güçlü bir muhalefetin oluşmasına neden oldu.
İran’da Şah Rıza Pehlevi’nin, ülkeyi modernleştirmeyi ve sekülerleştirmeyi amaçlayan Batı yanlısı politikaları, emperyal (sömürgeci) amaçlarını 20. yüzyılda da sürdürmek isteyen ABD ve İngiltere gibi güçlü ülkelere ve kapitalist ekonomi modeline dayanıyordu. Bu nedenle özellikle 1955 yılından itibaren Batı ülkeleri ile ekonomik ve siyasi ilişkilere önem verildi; ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol üzerindeki millileştirme kaldırıldı ve maden kaynakları yabancı şirketlere açıldı. 1957de CIA destekli gizli polis örgütü SAVAK kuruldu ve böylece muhallifler üzerindeki izleme, tutuklama, işkence vb. baskı, yıldırma politikalarının yolu açıldı.
Rıza Pehlevi, 1967’de şehinşah (Kralların Kralı) unvanını aldı ve 1971’de Pers İmparatorluğu’nun 2,500. yıldönümü kutlamak için düzenlenen görkemli törende, İran tarihinde bir ilk uygulama olarak karısı Farah Diba (1938- …. )’ya imparatoriçe (şahbanu) tacı giydirdi. 1975’te çok partili siyasi yapıyı ortadan kaldırdı, Rastahiz (Diriliş) Partisi’ni tek yasal parti ilan etti.
Modernleşme programını otoriter ve baskıcı bir yönetimle yürüten ve rejime karşı her türlü muhalefeti acımasızca bastıran Şah Rıza Pehlevi, kırsal kesimdeki hoşnutsuzlukları gideremedi, kentleşmenin yarattığı yeni sorunların da üstesinden gelemedi. 1970’lerin başında kırsaldan şehirlere olan yoğun göç, şehirlerde bir işsiz kitlesi ortaya çıkardı. İşsizlik ve hayat pahalılığını azaltmayı amaçlayan sert önlemler, ticaret ve sanayi çevrelerini de sarstı, toplumdaki genel hoşnutsuzluk arttı. Şah Rejimi; Beyaz Devrim reformlarını yetersiz bulan ve yavaş uygulanmasından yakınan öğrenci, aydın, ticaret burjuvazisi gibi liberal çevreler, sol/sosyalist anlayıştaki ilerici işçiler ve batılılaşmanın İslama karşı olduğunu savunan dini çevrelerin tepkileriyle karşılaştı. Ayrıca hükümetteki yolsuzluklar, petrol ihracından sağlanan gelirlerin dengesiz dağılımı ve bir korku unsuru sayılan siyasi polis örgütü SAVAK’ın uygulamaları nedeniyle, doğrudan Muhammed Rıza Pehlevi’yi hedef alan bir muhalefet de gelişti. Büyük ölçüde yeraltına geçen muhalefeti sindirmek için başvurulan baskıcı yöntemler içeride ve dışarıda şahlık rejimine karşı güçlü bir birikim yarattı.
Şah yönetiminin 1977’de baskıları bir ölçüde yumuşatmasıyla başlayan protesto gösterileri yaygınlaşarak kitlesel bir karakter kazandı. Bu süreçte ulusal kimlik, İran Şiiliği olarak dinsel görünümle ortaya çıktı ve Şah karşıtı eylemleri yönlendirecek kadar güçlendi. Dini çevreler, halkı; toplumsal adaletsizliklere, despotluğa ve yabancı egemenliğine karşı mücadeleye çağırdı, bu yöndeki eylemlere katılımı arttırdı ve muhalefeti bir araya toplamayı başardı. Şii din adamları arasında on binlerce molla, dini muhalefeti ciddi biçimde örgütledi.
İran’da 1979 yılına gelindiğinde, siyasi huzursuzluk ve oluşan kaos bir devrim hareketine dönüştü; Muhammed Rıza Pehlevi İran’ı terk etmek zorunda kaldı, ülke yönetiminde monarşiye son verildi ve Ruhullah HUMEYNİ (1902-1989) önderliğinde İran İslam Cumhuriyeti ilan edildi. Gıyabında idam cezasına çarptırılan Şah, siyasi sığınmacı olarak kabul edildiği Mısır’da 1980 yılında öldü. Geriye, şeriata dayanan ve 42 yıldır yıkılamayan otoriter bir yönetim bıraktı. “Denize düşen yılana sarılır.” sözünde vurgulandığı gibi, Şah Rıza Pehlevi’nın her türlü baskıya, işkenceye dayanan despot yönetiminden kurtulmak isteyen İran halkı; sağcısıyla, solcusuyla, milliyetçisiyle, cumhuriyetçiyle, liberaliyle, demokratıyla, dincisiyle, İslamcısıyla, tarikatçısıyla, mezhepcisiyle ve hatta sosyalistiyle, komünistiyle koyu bir şeriata dayanan bu despotizmin pençesine düşmüştü. Şah’ın baskı ve zulmünden kurtulmak isteyen çeşitli kesimler, İran’da 1979 yılında kurulan ve öncekinden daha despot olduğu kısa zamanda ortaya çıkan bu rejimin kuruluşuna giden eylemlere destek vermişti. O rejimin kuruluşunu destekleyenlerin büyük çoğunluğu, kısa süre sonra bu yeni rejime muhallif duruma düştü ve o rejim önce onları tepeledi: Kimi asıldı, kimi kaçtı, kimi de yıllarca cezaevlerinde çürüdü.
***





















