Bu yaz, dağlar insanı şaşırtıyordu. Sis çöker diyorsun, gümüşü berraklıktaki atmosfer oluşuyor. Yağmur yağabilir diyorsun, güneş yakmaya başlıyordu.
Dağılan bulutlar, batan güneş ışınlarına engel değildi. Güneşin batışına bakarak, “Yarın ormana gideriz.” Diyebilmemiz zordu. Çünkü her an, ortamın havası değişiyordu. Misafirlerimiz de var. Onlara ormanı gezdirmemiz gerekiyordu.
Ağabeyim, “Güneş dedik, yağmur yağmasın.” Dedi. Kardeşim de “Şansımıza yarına kadar sabır edeceğiz.” Dedi.
Sabah güneşin doğmasını heyecanla bekledik. Güneş doğarsa hava güzel olacak demektir. En azından öğleye kadar hava açık olurdu. Güneşin doğması, günün güzel geçeceğine işaretti. Bu durumda ormana yolculuk yapılabilecekti.
Ormana yolculuk, yorgunlukla eş değerdi. Yalnız bunca yıldır, yorgunluk kardeşime uğramamıştı. Onun için, yorgunluk ailesinden bir fert dahi tanımıyordu. Kendimize özgü, çam ağaçlarında sakız arayacak, mantar alanlarında da mantar bakacaktık.
Kış günlerinde dağlara düşen metrelerce kar kütlesini, düşünüp hayaller kurardık. Metrelerce kar kütlesinde dağ başında durmak olacak şey değildi.
Ormana sıra ile giriyoruz. Çam ağaçları ve orman gülü daha etkililer. Çam ağaçlarından sakız arıyoruz. Yavaş hareket ediyoruz. Özellikle çocuklara peşimizden ayrılmayın diyoruz.
Güneş çam ağaçlarının alt dallarından gelmeye başladı. Zamanımız daralıyordu. Öğle geçti. Rüzgâr çıktı. Rüzgâr sert değildi. Çilek özgürce açmıştı. Kardeşim, “Çilek çiçek açmakta geç kaldı.” Dedi. Mantar alanında kaynak suya rastladık. İçmeye doyamadık.
Mantar alanının biraz daha ilerisinde, ağaçlar arasında orman gülüyle çevrili bir yere rastladım. Ortası sanki kuyu ağzı gibiydi. Kardeşimi çağırdım. Burası kuyu mu? Dedim. Kardeşim ilk defa görüyorum dedi. Gerçekten kuyuydu. Burayı neden eşmişlerdi. Bir yorum getiremedik.
Geri döndük. Obaya geldik ki akşam olmak üzereydi. Geç kalmaktan korktum. Çünkü çocuklar özellikle geceden korkarlardı.
Obada kimse ormanda böyle kuyu şeklinde eşilmiş yerin olabileceğini düşünemedi. Kardeşim, “Bir günümüzü vereceğiz ve oranın eskiden mi yoksa yeni mi eşilmiş olduğunu öğreneceğiz.” Dedi.
Sakız ve mantar için gittik yalnız sakız bulabildik. Mantarlar şimdilik çoğalmamıştı. Bir iki gün sonra yağmur da yağarsa mantarlar çoğalabilirdi.
Misafirler, ormanın güzelliğini anlatmakla bitiremediler. Çam ağaçlarının büyük, düzgün ve sütun gibi oluşuna hayran kaldılar.
Obanın güneşli bir gününü de ormanda değerlendirdik.