Organ bağısıyla ilgili araştırdıkça daha çok acı veren detay ortaya çıkıyor. “Beyin ölümü” tanımı 1968 de Harvard Tıp Fakültesi’nin Adhoc-Komitesi tarafından yapılmıştır. Fakat tamamen dolandırıcı bir çete olan bu komitenin “beyin ölümü” tanımının hiçbir bilimsel gerçeğe dayanmadığına dair elimizde çok sayıda kanıt vardır. Ayrıca beynin bütün yaşam fonksiyonları merkezi olduğu tezi bilimsel olarak çürütülmüştür. Aslında burada tanı değil bir tahmin yürütülmüştür, bütün dünyayı kandırmayı becermişlerdir.
İnsan organizmasının entegre bütünlüğü beynin gelişiminden önce gelir ve aniden beynin bir organizmanın bütünsel yaşamından gelişmesinden sonradır. Bunun beyin fonksiyonuna bağlı olduğu söylenemez.
Halâ kalbi atan, nefes alan ve tüm vücut hücreleri düzgün çalışan, başka birçok yaşam belirtisine sahip olan bir kişiyi “beyin ölümü“ gerçekleşti diye vahşice organları sökülüyor ve bir başka insana takılıyor. “Beyin ölümü” hastalarda gözlenen birçok bütünleyici yaşam fonksiyonu vardır (bağışıklık sistemi, akciğerlerin ve hücrelerin suni solunum ile devam eden solunum, kan dolaşımı, vücut ısısını koruma ve çok daha fazlası…)
Bilinç, düşünce veya duygu kaybı iddiasıyla iddia edilen “beyin ölümü” taraftarlarının birçok argümanı, tamamen yanlış materyalist bir görüşe dayanmaktadır.
“Beyin ölümü“ icadı bir katil şebekesinin ortaya attığı sadece bir uydurma iddiadır. Hiçbir bilimsel yanı yoktur.
Böyle bir vahşet karşısında çok afedersiniz Masonların ahırında yetişmiş cahiller ordusu halâ iyilik yaptığını zannederler. Utanmadan bu yalanı habire milletimize pompalıyorlar.
Organ şarlatanları tezlerinden vazgeçmeyeceklerdir. Çünkü ortada büyük bir cinayet sözkonusu… Bugün dünyada en çok silah ticaretinden para kazanılıyor. Organ cinayeti ikinci sırada, üçüncü sırada da uyuşturucu geliyor.
Bu yapılan muamele tamamen ahlak dışıdır. Her türlü insani değerden uzaktır. Düpedüz cinayettir. İnsan meta değildir, bir araba parçasıda değildir. Onu al bunu tak, yedek parçada değildir.
Manevi insan ruhu beyne veya vücudun başka bir bölümüne dayanmaz. Beyin çalışmayı bıraktığında ruhun bir insanın vücudunu terk ettiğini söyleyen dini bir dogma yoktur. Ayrıca uluslararası arenada beyin ölümünün tanımına katılmayan sayısız iyi tıp uzmanları ve dürüst bilim adamları var. Türkiye sahtekar sözde uzmanların oyununa gelerek bu gerçeğe kulak tıkamıştır. Diyanetimiz de bu oyunun bir parçası haline gelmiştir.
Ekte link olarak göreceksiniz. Almanya’da çok tanınmış bir Avukatla röportaj var. Hukukçu Dr. Georg Meinecke yakınlarının organlarını bağışta bulunan ve daha sonra pişman olan ailelerin yıllarca vekilliğini yapmış bilgi ve tercübesini anlatıyor. Dr. Georg Meinecke şöyle anlatıyor:
“Hiç kimseye organ bağışı önermem. Birçok aileler çocuklarının organlarını bağışta bulunduktan hemen sonra tekrar çocuklarını görmek istediğini, gördükten sonra çocuklarının yüzünün tamamen çarpıtılmış olduğunu, çok acı çektiğini keşfediyorlar. Ayrıca aileler üç saatin içerisinde organları çıkartılan kişilerin saçları kısmen beyaz veya gri olduğunu, yapılan bu muamele sonucu en korkunç acıdan muzdarip oldukları tespit ediliyor.“
Emin olun Dr. Georg Meinecke nin söylediklerini tercüme etmek bile bana o kadar acı verdi ki bunu kelimelerle anlatmak çok zor.
Organ cinayetiyle ilgili yapmış olduğum çalışmanın hepsini Diyanete de yolluyorum. Şuana kadar bu konuyla ilgili tek bir cevap alamadım.
Burada Diyanet’e açıkca beyan ediyorum, siz bu cinayetin suç ortağısınız, bu vahim hatanızı düzeltmek zorundasınız. Dinimizi bu vahşete kullanmaya hakkınız yoktur. Bu konuda fetva veremezsiniz.
Kaynaklar:
https://www.aktion-leben.de/fileadmin/dokumente/PDF-Archiv/H-40-Hirntod-Seifert-Internet.pdf

















