O’na göre, hayatın anlamı, bayram coşkusu demekti. Sokağın sesini, şarkı makamlarına dönüştürür ve olaya da “yaşam tarzım,” derdi.
“Benzemez kimse bana” diyerek, farkındalık yaratmak istiyordu. Ben kendimden başkasına benzemem, diyordu. Gönlü, bahar dalının ılık esintisi gibiydi. Gönlüm bahara erdi, tomurcuklar açtı, derdi. Ona göre, ılık esintiyle tomurcuklanma ve çiçeklenme olacak şey değildi.
Gönlü zengin ve hoş görülü kişinin, başkasına güven duymamasına şaşılırdı.
Sahilde dalgaları gözler, “Sinem özüm dalgaların sesiyle dolar,” diyordu. Muhacirlik günlerinde boğazı, geçişini hatırlar. Kayıkta, çevrenin manzarasına hayran kalır ve “hemen kıyıya çıkmayalım,” demesi, olacak şey değildi.
Evini parkını terk edişinin üzüntüsünü, boğazın serin sularına bırakmıştı.
İçindeki umudu, herkesle paylaşmayı severdi. Duygularını karşısındakine açar ve onlarla “çocukluk aşkı gibi,” konuşması, olacak şey değildi.
Duygularını, “türkü söyler türküler,” diye cevaplardı.
Kelimelerin arkasına sığınır ve “akşam olmasın, hüzünlenmek istemem,” diyordu. Ona göre, “akşam oldu, hüzünlendim ben yine” ona uygun bir şarkıydı. Şarkıyı mırıldanır ve denizden çıkmazdı.
Sessizliğe karıştığı zaman, “hasta mısın?” Sorusuyla karşılaşırdı. “Hastane önünde incir ağacı” dediğinde gözlerinden yaş akıyordu. Her birimizin yaşantısı kendine aittir. Derken de ufka dalıp gidiyordu. Yüzyıllık topraklarında büyüklerini bırakmıştı. O topraklar ki, ne hayatlara katkıda bulunmuş ve canlara can katmıştı.
O topraklarda çocukluğunun acı ve tatlı anıları gizliydi. Çocukluğuna dönebilmek için neler vermezdi ki. Bugün yaşamaya çalıştığı ve şarkılarına konu olan, sevgisini topraklarında öğrenmişti. İki derslikli okulda, öğrenmişti, okuma ve yazmayı. İki derslik, olacak şey değildi. İki derslikli okulda, şarkı sözü yazmış ve herkes gülse de o okumuştu.
Duyguları sınırlarını aşmış ve geçtiği yerlerde iz bırakmıştı. O yerlerde, şimdi güven kaybı yaşanıyordu. Bu kadar duygusal davranmak, olacak şey değildi.
Yöresel türküleri aşk şiirleri gibi okuyordu. Heyecanlanması olacak şey değildi.
Boğazın güzelliğini, böyle bir şiirle süslemesinin nedeni, sevgiye bağlılığıydı. Okuduğu şiirlerin bir kelimesini de unutmayışı, özlemle yaşatma arayışı, duygusallıktı. Çünkü şiirler onu, çocukluk yıllarına götürürken, ufkunun aydınlığını yaşıyor gibiydi.
Çakıl taşlarının parlak olanını, seçiyor ve çocukluğunu hangisi hatırlatıyorsa onları ayırıyordu. Olacak şey değildi.
Şarkılarda sevgiyi bulur ve sevgi üzerine yaşardı.
Hasan TANRIVERDİ























