Bize sadece kuru bilgileri değil hayatın kendisini öğreten öğretmenim, Daha dün gibi hatırlarım o mütebessim yüzünle sınıfımıza girişini, bir baba şefkatiyle gözlerimizin içine bakışını, gönül lambamızın hiç sönmeyecek fitilini yakışını, bizi öz evlâtlarının yerine koyuşunu, hayatın ağır yükü belimizi iki büklüm bükerken, kurşundan ağır o yükün altına girip bizlere omuz verişini, umutsuzluklarımızı umuda çevirişini… Bize hayatı doğru yaşama kılavuzu ve rol model olan kıymetli öğretmenim, Sonlu bir hayattan sonsuz bir hayata yürüyüşümde önümdeki dikenleri birer birer kaldırdın. Naz makamından niyaz makamına evrilişimde yol yordam öğrettin. Seni tanıdıktan sonra hayata bakışım ve ömür nehrindeki akışım değişti. Baktığım halde görmediklerimi seninle gördüm. İşittiklerimi senin sayende duyarak taçlandırdım. Sabır acı olsa da, meyvesinin ne kadar tatlı olduğunu, her şeyin görünenden ibaret olmadığını senden öğrendim.
Bana bütün insanlara aynı gözle bakmayı ve onları sevmeyi öğreten öğretmenim, Nasıl unuturum o babacan tavır ve davranışlarınızı? Nasıl unuturum her düştüğümüzde, dizlerimiz yara bere olduğunda bize el verişinizi, bir somun ekmeğinizi bizimle cömertçe bölüşünüzü, kendi dertlerinizi unutup bizim dertlerimizle dertlenişinizi, sizi her üzdüğümüzde yine de bize sevgi ve merhametle bakışınızı, bize hayatın gerçeklerini öğretmek için kendi hayatınızdan misaller getirişinizi, bu çocuk hâlimizle bizi adam yerine koyup bizimle saatlerce sohbet edişinizi, çözülmesi iki bilinmeyenli denklemlerden daha zor olan problemlerimizi bir çırpıda çözüşünüzü, elif misali dimdik ayakta durmamız için bize destek oluşunuzu, en dokunaklı zamanlarımızda hayatımıza o sihirli dokunuşunuzu, okulumuzu ve sınıfımızı bize ikinci evimiz olarak hissettirişinizi, tehlikeler karşısında bize kol kanat gerişinizi, acıların zemherisinde sevginizle içimizi ısıtışınızı nasıl unuturum?
Üstü tozlarla kapanan akıl ve vicdan cevherimi gün yüzüne çıkaran aziz öğretmenim, Bazıları alçı taşına şekil vermeyi beceremezken sizler bir şahsiyet yontusu olarak adeta sert bir mermeri andıran karakterimizi şekillendirdiniz. Transatlantikleri yürüttünüz bir damla gözyaşınızda. Umutlar mayaladınız gönül bakracımızda. Tebeşir tozuyla sağalttınız (z)amansız yaralarımızı. Mankurtlaşma tehlikesi karşısında necip milletimizin güçlü hafızası, bütün sevgileri içinde toplayan engin gönlü ve birliğin timsali olan dili oldunuz. Buz tutmuş gönülleri ısıtmak, karanlık zihinleri ışıtmak için yanan bir çıra oldunuz maarif ateşinde. Onulmaz yaralara merhem oldunuz. Karakışlarda buz tutan idraklere sımsıcak bir yorgan oldunuz. Balçıklara saplanan çiçeklere gönül vazonuzda yeniden hayat verdiniz.
Bizlere, nalla mıh arasında olsak da, umutla yaşamayı öğreten sevgili öğretmenim, Sizin el vermenizle tıknefes çıktık cehlin o dik yamaçlarını. Tahtları da, taçları da eritti o gül nefesiniz. Al yıldızlı al bayrak oldunuz dökülen her katre kanda. Teyel attınız ilmeği kaçmış hayatlara. Aynı dili konuşsun diye hercai menekşeler, irfan sofranızı açtınız cehlin yetimlerine. Can kırıklarını topladınız cam kırıkları arasından. Biz körpelerin yürekleri kanamasın diye, kanadı elleriniz. Mazlumların dili oldunuz suskuların gölgesinde.
İlim öğrenmeyi, öğrendiklerini öğretmeyi en büyük vazife bilen öğretmenim, “Ya âlim ol, ya talebe ol, ya dinleyenlerden ol, yahut bunları sevenlerden ol, beşincisi olma, helâk olursun.” diyen yüce bir Peygamberin varisi olmayı şeref saydınız kendinize. Tek silahınız vardı; o da kalemdi. Onunla cehaleti tam alnından vurdunuz. Sevgiye, hoşgörüye ve barışa kastedenlerin şahdamarına indirirdiniz bilginin keskin kılıcını. İhanetin kırılası kollarını ve ayaklarını bağladınız ilmin ve irfanın çelik telleriyle; böylece hain oyunları bozdunuz. Ferhat, Aslı için dağları nasıl deldiyse sizler de kalemlerinizle cehaletin geçit vermez dağlarını öylece delip bilginin ışığına ve membaına vardınız. Doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle al bayrağın dalgalandığı her yeri cennet gibi aziz bildiniz. Kurşundan daha ağır bir geleceği taşıdınız omuzlarınızda. Umutlar devşirdiniz şanlı mâziye kök salmış gönül ağacından. Bir öksüzün çapaklanan gözlerinden baktınız dünyaya. İnsan suretinde olsa da
bizler için melek suretine bürünen muhterem öğretmenim, Çoraklaşan yürek tarlalarımızı sizler yeşerttiniz. Baranlar, Berfinler, Rojdalar arz-ı endam etti düşlerinizde. Cam kırıklarından can kırıklarını ayıkladınız. Bir mum misali eridiniz kör karanlık geceleri ışıtmak için. Tipide, boranda ve kışta elimizden tutup bizi sahil-i selâmete çıkardınız. Aşsızlığımıza aş, umutsuzluğumuza umut, huzursuzluklarımıza huzur oldunuz en zor zamanlarımızda. Yanık bir türkü duyunca buğulandı g/özleriniz. Vatan millet aşkıyla şahlandınız dolu dizgin taylar misali. Bir garip hasret d/emlendi yüreğinizin koyaklarında. Gün geldi kelimeler düğümlendi boğazınızda. Mecnûn’un Leylâ’sı, yanık Kerem’in Aslı’sı oldunuz. Nice karalama hayatları temize çektiniz gönül defterinizde. Nice eğriler sizin gönül tezgâhınızda doğruldu. Sevgisizler sizin aşk denizlerinizde sevgiye yelken açtı. Nice hoşgörüsüzler nezaket öğrendi Mevlâna’ya halef olan sizden.
Siz bizi nesne olmaktan kurtaran gizli öznemizsiniz sevgili öğretmenim, Siz örnek davranışlarınızla başta şahsım olmak üzere, bizlere çok iyi bir rol model oldunuz. Ben de sizin gibi bir öğretmenim şimdi. Sizin manevî mirasçınızım çok şükür. Önümde sizin gibi eşsiz bir örnek var. Biliyorum ki o kutlu izinizi iz eylediğimde hayat beni hep güzele ve güzelliklere götürecek. Çünkü siz bu kutlu hayatın sağlamasısınız.