Nehirde taşımacılık yapan balıkçıya, tatil günleri, kürekçi olarak, yardım ediyordu. Kayığı kullanmayı öğrenmişti. Çocukların kayık içinde dahi, nehirle olan isteklerini, büyüklerine kabul ettirmelerini benimsiyordu.
Karaya adım attıklarında, geri dönüp el sallayan çocuklar oluyordu. Rahat ve sevecen tavırları, “çocuklar her yerde şirindir,” anlamını kuvvetlendiriyordu. Yalnız ağlayan da oluyordu.
Çocuklar kayıkta bile baş tacı edilir, onlara olan sevgi, her istediklerini yerine getirmelerinde yatıyordu. Fakat istekleri bitmiyordu.
Kayıktan indiklerinde, parkta koşar oynar ve düşüp ağlayan da oluyordu. Büyüklerin işlerine burunlarını sokmaz ve işlerine karışmazlardı. Büyükler acı da çekse, çocuklarına hissettirmezlerdi. Birlikte oynar güler ve başarılarına katılırlardı.
Çocuklar hiçbir şeyin eksikliğini kabul etmez ve oyuncaklarını da kimseye vermezlerdi. Büyükler, çocukların kişilik değişimini kabul ederler ve benimserlerdi.
Nehir dikkat çekici berraklıkta akıyordu. Dipteki balıklar görünüyordu. Bu durumda balıkçı için özellikle ağ atmak boşuna olurdu. Nehirden korkan yolcular da kayığın ortasından kalkmaz nerede ise gözlerini açmazdı. Herhalde bildiği tüm duaları içinden okuyorlardı. Halbuki büyük fırtına olmadıktan sonra nehrin taşkınlığı söz konusu değildi.
Dünyaya rahat bakanlar, elindeki değneğiyle suya vuruyor ve sıçrayan su damlalarını oyuna çeviriyordu. Şarkı ve türkü söyleyenler de arada çıkıyordu. Bilinçli hareket edip yirmi dakikalık geçişi bilimsel olarak değerlendirenler oluyordu.
Nehirle ilgili olaylar acıklı da olsa karşıya geçenler, gülmeye devam ederlerdi. Hayata gözünü gülümseyerek açmış ve sevgiyle büyümüş olanlar yine gülüyordu. Annesine suya atlama yarışı yapalım diyen çocukta çıkıyordu. Peşinden balıkçı dedelerine bakıp “Nehre atlanmaz,” diyorlardı.
Nehrin sesi farklı çıkmaya başlamıştı. Balıkçı kürekçisine baktı ve “Dönelim, akşam oluyor bir sefer daha yapmayalım,” demek istemişti.
Yolculara karşı her zaman yardımcı olan kürekçi, geri döndüklerinde kayığı kızağa çekti. Gelen yolcuları başkalarına gönderdi. Çünkü doğaya karşı hiçbir şekilde karşı durmak gibi bir aşırılığı yoktu. Buna karşı bağımsız hareketin de önemini biliyordu.
Nehrin fısıltısı karışık sesler hâline dönüşmüştü. Balıkçı içten geliyor, dediğinde acaba dağlara yağmur mu düşmüş yargısını akla getirirdi. Su yükselmiş, taşkın olabilir diye tereddüt ettiler.
Yolcularla dostluk bağlarını pekiştiren kayıkçılar, işlerinden oldukça memnundular. Geri döndüklerinde suyla akıyorlardı. Biraz daha aşağıdaki yerlerine gideceklerdi.
Acıyı özlemişçesine şarkı söylüyorlardı. Su hedefine koşuyor ve yerinde yenisi geliyordu. Balıkçı, nehir karıştı, dedi. Suyun karışması nehir dışarıdan su almış demekti. Nehir gidiyordu deryaya ve buharlaşıp yağmur olup tekrar suyla buluşmaya.
Balıkçı o gün ormana doğru giden patikaya geçti. Balıkçı bir daha geri dönmedi. “Ağaçlar arasından ayrılmayacağım. Suya ve ormana güven,” diyordu. Güvendi ve bir daha balıkçıyı gören olmadı.
Hasan TANRIVERDİ