Nefret, benliğin uyaranlarını dışarıya akıtarak, dış dünyayı ilksel olarak yadsımasından kaynaklanır. Nesnelerin uyandırdığı hoşnutsuzluğa gösterilen tepkinin bir anlatımı olarak, koruyucu içgüdülerle yakın ilişkisini her zaman sürdürür; bu nedenle, cinsel içgüdüler ve benlik içgüdüleri, sevgi ve nefreti yineleyen bir antitezi kolayca geliştirebilir, sadist-dışkıl örgütlenme aşamasında olduğu gibi, cinsel işleve benlik içgüdüleri egemen olduğu zaman, bu içgüdüler, içgüdüsel amaca da nefrete özgü nitelik kazandırır.
Futbol maçında kızılan hakeme yapılan tezahürattan, şu an yaşanan savaş ve yıkımlarda sosyal sitelerde paylaşım yapılan ölüsever yaklaşımların ve cinsel içerikli hakaretlerin vardığı durumları irdelemek konuyu aslında güncelde de özetlemektedir.
Hangi toplumsal sınıftan olurlarsa olsunlar, orta yaşın üstündeki kişilerin konuşmalarına kulak misafiri olan birisi, bunların başka insanların hastalıkları ve ölümleri konusunda ne denli çok konuştuklarını görüp şaşar. Birçok kişi için, özellikle de hiçbir dış ilgisi olmayan kişiler için, yaşamlarındaki biricik çarpıcı öğe, hastalık ve ölümdür. Cansız, ölüsever bir aile çevresinin, çoğu kez ölüseverliğin oluşmasına katkıda bulunan bir etmen olduğunu rahatça varsayabiliriz.
Canlandırıcı uyarımın yokluğu, daha önceki yazımda arz ettiğim üzere umudun bulunmaması ve bir bütün olarak toplumun yıkıcı ruha sahip olması, elbette ölüseverliğin gelişip güçlenmesi açısından gerçekten önem taşır. Bana kalırsa, ölüseverliğin oluşmasında büyük olasılıkla kalıtımsal etmenler de rol oynar. Ölüseverliğe ve onun karşıtı olan canlıseverliğe ilişkin ölüm içgüdüsü ve yaşam içgüdüsü anlayışı arasındaki ilişki konusunda;
Canlıseverlik, yani yaşam sevgisi, yaşama ve canlı olan her şeye duyulan tutkulu sevgidir, bir kişide, bir bitkide, bir düşüncede, bir toplumsal kümede gelişmeyi destekleme arzusudur.
Yaşamsever kişi, var olanı korumaktan çok yeni şeyler kurmayı yeğler. Merak ve hayret etme yeteneğine sahiptir; eskinin pekiştirildiğini görmekten çok yeni şeylere tanık olmayı yeğler. Yasama serüvenini, kesinlikle daha çok sever. Yalnızca parçalardan çok bütünü, özetlerden çok yapıları görür. Kabagüç uygulayarak, herşeyi kesip parçalayarak, insanları sanki eşya gören bir tutum benimseyerek değil, sevgi, mantık ve örnekleme yoluyla biçimlendirip etkilemek ister. Yaşamdan ve yaşamın bütün dışavurumlarından haz duyduğu için, yeni ambalajlarla pazara sürülen ”heyecanın” tutkunu değildir.
Canlıseverin kendine özgü iyilik ve kötülük ilkesi vardır. Yaşamın hizmetinde olan her şey iyidir, yani Sağcı-Solcu, Alevi-Sünni, Laik-Müslüman, Kürt-Türk, FB’ li-GS’ lı, Trabzonlu-Rizeli, Hristiyan-Müslüman gibi ayırımlara girmeden, kendi alt sınıfını oluşturma tezi olmadan fayda odaklı makro bakar yaşama. Ölümün hizmetinde olan her şey kötüdür.
İyilik, yaşamı, gelişmeyi, serpilmeyi güçlendiren herşeye duyulan saygıdır. Kötülük, yaşamı boğan, daraltan parça parça eden herşeydir.
Kötürümleşmenin bir sonucu olarak ölüseverliğin gelişmesi yönünde ortaya çıkan ruhsal zorunluluk, insanın varoluşsal durumuyla bağlantılı olarak anlaşılmalıdır. Eğer insan hiçbir şey üretemiyorsa ya da duygu uyandıramıyorsa, topyekün özseverliğinin ve yalıtılmışlığının hapishanesini yıkıp dışarı çıkamıyorsa, dayanılmaz bir duygu olan dirimsel güçsüzlük ve hiçlik duygusundan, ancak üretmeyi başaramadığı yaşamı yok etme eyleminde kendisini kanıtlayarak kaçabilir. Bunun için çaba, sabır ve özen gerekmez; yok etme eylemi için gerekli tek şey,güçlü kollar, bir bıçak ya da bir silahtır.
Ülkemizde yer alan şiddetin, travmaların, insanlarımızı olmadık ruhsal bozukluklara götüren anlam yüklemelerin yarattığı kaosa bakıldığında, ölüsever siyasetin, pervasızca insanların bilinçaltını kullanan bir siyaset olduğu da görülecektir.
Canlıseverlerin yoğun olduğu topluluklar ve canlısever siyaset, zaten sınırlar ve alt sınıflar dahilinde yaşamayacağı için sosyal yaşamda çatışmalara gerek kalmamaktadır,
kapitalist düzenin getirdiği, böl ve yönet, ölüsever siyasetin merkezinde rant kavgası olduğu için yıkımlar kaçınılmazdır. Canlısever siyaset mi,? ölüsever siyaset mi?
Günümüzde egemenlere hizmet eden gizli servislerin dünyası haline gelen ölüsever siyasetler ve bu siyasetin yaklaşımları, herkese bindiği dalı kestirmektedir.
Ölüsever siyasetin varolduğu ülkemizde, insanlarımız çıkarlarının yeterince karşılandığı sürece, statükoyu koruma eğilimindedir. Hareketsiz olan karar vericileri, istenilen yönde harekete geçirilebilmek, bilinçli olmak doğru düşünmek ile başlar, yaşam sevgisi ile dolu, zarar odaklı olmayan süreç yönetimleri ile yaşanılan hayatsal zorlukların ruhsal, duygusal ve zihinsel zekalarını kullanarak aşmaya çalışan doğru insanlarla devam edecek canlısever siyasetlerle ülkemiz ve dünyamız yaşanılabilecek hale gelecektir.


















