Giyotin, kötünün kötüsü doğal bir işkence aletiydi. Sergi salonunun baş köşesinde yer almıştı. Giyotinin serüveni, tarihi yansıtması bakımından önemliydi.
Giyotin denildiğinde insanın içi ürperiyor. Buna rağmen, müzede kendine yer buluyor ve ilgilenenlerin merakını cezbediyordu.
İnsanları dehşete düşüren işkence aleti, bugüne kadar geldiği için farklı bir özellik kazanıyor. Böylece müzede görücüye çıkmış gibi korunuyordu.
Bu tür değerlendirmeler günümüzde karşılık buluyor. İşkenceyle can alan bir alet ama yapılışı ve işlevi merak konusu oluyordu. Tarihi olaylarda hangi durumdaki suçlulara verilen cezada kullanıldığı biliniyordu. Fakat bu bilgi, insan şahsiyetine hiçbir şey katmıyordu. Ruh güzelliğinin üzerine de sis çöktüren bir anlayışı, değer kazandırmadan gündeme getiriyordu.
Savaşan taraflar, psikolojisini üstün tutmak ve moral bulmak için sonunda tören yapardı. Bu törenle her şeye rağmen, düşman zihniyetlere karşı, hayatın devamlılığı söz konusu edilirdi. Fakat savaş suçluları yargılandıktan sonra, giyotine gitme şansı doğabilir. Buna bağlı olarak da sanatsal özelliği değersizleşir. Bu olayla ilgili, özgür düşünce yara alırdı.
Örnek verdiğimiz giyotin de tarihi olayları yansıdır. Bu geleneklerin kişileri bir araya getirmesi, toplumsal gelişme adına, ilgililerin gayretlerinden başka bir şey değildir.
Gelenekleri etkin hâle getirip toplumsal akıl hareketini fasit bir dairede döndüren, anlayışı açıkça konu eden, bir eserin de tarihi bir değeri olacaktır.
Zamanında kötü bir anlayışla bugüne kadar gelen eserlere özenmek doğru değildir. Mahalleye giden patika yol, tarihidir ve kerpiç eve ulaşır. Kerpiç ev tarih kokar ama koku, istenmez.
Dünya yenilik için vardır. Yenilikler akıl hareketidir. Akıl hareketi sayesinde ruhumuz güzelleşir. Bu tür olaylardan ders alınmalıdır. Kötü olayı tanıyıp iyiliğin değerini bilmek gerekir.
Zamanının dile alınmayacak eserleri müzede ilgi uyandırıyorsa iyiliğinden değil, kötülüğün bugün ortadan nasıl kalktığını anlatmak içindir.
Hasan TANRIVERDİ






















