Bu çalışmanın amacı Bookchin’in eko-anarşist perspektifi üzerinden toplumsal ekoloji anlayışının eleştirel bir değerlendirmesini yapmaktır. Anarşizmi ekolojizme yaklaştıran düşünür bu yolla ideoloji içerisindeki gerilimleri çözmeye çalışır. Bireysel özgürlükle kolektif bağlılık arasındaki çelişkiyi ekolojist bir zeminde aşmaya çalışan Bookchin anarşizmi doğaya egemen olma isteğiyle toplumdaki tahakküm ilişkileri arasında yapısal bir bağlantı olduğunu düşünür. Ortaya konulan kavram setinin felsefi arka planı oldukça geniştir. Bu bağlamda Aristoteles ve Hegel felsefeleri özelinde diyalektik ve organizmacı tarih anlayışının Bookchin üzerindeki etkisine dikkat çekilebilir. Her ne kadar kendi metinleri tarafından yoğun bir şekilde desteklenmese de Bakunin ve Kropotkin, Marx eleştirisi, komünler federasyonu ve işbirliği temelli iyi doğa imgesinin formüle edilmesi gibi temel sorunsallar bakımından toplumsal ekoloji literatürünü ciddi ölçüde etkilemiştir.
Marx ve Marksizm ise Bookchin düşüncesinin esinlenilen ötekisi konumundadır. Düşünür Marx’a yönelik post-modern eleştiriyi doğru bulmaz. Ama sınıf determinizmi ve olumsuz doğa imgesi gibi noktalarda Marx’ı özgürlük karşıtı totaliter bir düşünür olarak görür. 20. yy. Marksizm’de belli bir ağırlığı olan iki eğilim, yani anti-emperyalizm ve kimlikçi çizgi ise sorunludur. Her iki okuma da Marksizm’i enternasyonal içeriğinden soyutlayarak yerelliğin özcü ve muhafazakar içeriğine mahkum etmiştir. Bookchin için mutlak öteki ise post-modernizmdir. Görecelik yanlısı post-modern bakış açısı insanlığı akıldan uzaklaştırarak anti-hümanist bir nihilizme mahkum etmiştir.
Toplumsal ekolojinin kavramsal matrisinde üç tane kavram ön plana çıkar: Kapitalizm, doğa ve özgürlük. Kapitalizmin tasfiyesini tahakkümün ortadan kaldırılması için elzem gören Bookchin özgürlük ve doğa arasındaki yapısal bağlantıya dikkat çekerek bu iki hususa pozitif bir anlam yükler. Doğa ne romantize edilmeli ne de vahşi bir kötülük alanı olarak da görülmelidir. Doğa-insan bütünleşmesi ya da organizmacı bakış her türlü özgürlüğün ön koşulu olan kendini gerçekleştirme için gerekli maddi zemini de yaratacaktır.
Toplumsal ekolojisinin içeriğini açıklığa kavuşturma noktasında çevrecilik, derin ekoloji, yaşam tarzı anarşizmi, mistik anarşizm ve altın çağ özentisi gibi akımları eleştirel bir şekilde değerlendirip reddeden Bookchin bu anlayışlarda insan-doğa ve insan-toplum ilişkisini çarpıtan bir yanlış bilinç halini gözlemler. Çevrecilik basitleştirici bakış açısı, derin ekoloji hümanizmayı reddeden ütopik ve mistik tavrı, altın çağ özentisi ilkel toplumları idealleştiren mitsel antropolojisi, yaşam tarzı anarşizmi ise anarşist imgeyi metalaştırıp kapitalist kültüre eklemleyen açsal davranış pratikleri nedeniyle sorunludur. Tüm bu eleştirilerin arkasındaki genel motivasyon unsuru ise insanın istek ve ihtiyaçlarını yadsımayan bir doğa-toplum bütünleşmesi kodunda kendi somut içeriğine kavuşur. Bookchin felsefesinin en çok tartışma yaratan önermeleri tam da bu noktada söz konusu olur. O oldukça güçlü bir iyimserlikle doğayla uyumlu bir kalkınma olabileceğini ve teknolojinin özgürleştirici bir işleve sahip olduğunu belirtir. Özellikle teknolojiyle ilgili sözleri düşünürü 19. yy. anarşizmin bilim ve aydınlanmaya bağlı klasik yorumuna yaklaştırır.
Düşünür toplumsal ekolojiyi piyasayı ve hiyerarşiyi ortadan kaldıran bir yeni toplumsal örgütleme biçimi olarak söylemleştirir. Toplumsal ekoloji içerisinde toplum ve doğa birbirini tamamlayan karşılıklı devinim, değişim ve süreklilik içerisinde iki unsurdur. Bookchin’e göre toplumsal anarşizmin ideal ve ilkeleri reform yoluyla hayata geçirilemez. Bu nedenle tek makul yol devrimdir. Ondaki devrim anlatısı hem geçmişteki devrimleri yorumlaması bakımından hem de bugünün koşullarda devrimin örgütlenme koşulları bağlamında bir demokrasi projesine karşılık gelir. Bookchin’in devrimci perspektifinin en önemli özelliği komün merkezli olmasıdır. Ekolojist-anarşist idealleri mekansallaştıran komün, hiyerarşi ve yönetici sınıf karşıtı bir örgüt ideolojisinin taşıyıcı kurumudur. Komünler politik hayatın başat öznesi haline geldikçe ekolojik-demokratik yönetim aygıtı kurumsallaşır. Düşünür temsili demokrasiye karşıdır. Doğrudan katılıma dayalı komünlerin enternasyonal bir mantıkla bir araya gelmesini arzular. Tabii kendisinin de komün tasarısı bakımından idealize ettiği polis deneyimi de açıkça gösterir ki küçük topluluklarda ciddi bir etnik körlük ve dışlayıcı siyaset perspektifi vardır. Komünü sadece özgürlükçü yanı üzerinden ele alarak olgusal zemini çarpıtan Bookchin bize komünlerin neden milliyetçiliğe ve muhafazakarlığa kaymayacağı noktasında tutarlı bir açıklama yapamaz. Benzer teorik boşluklar bugünkü siyasal düzenin nasıl eko-anarşist bir komünler federasyonuna dönüşeceği, insanlar bahsi geçen dönüşümü kabul etmezse ne olacağı noktalarında da söz konusu olur. Düşünür demokrasi için oydaşmayı zorunlu bir unsur olarak görmez. Böylelikle çoğunluğun, belki de bir azınlığın eşit özgürlükler rejimini tehdit etmesi için uygun zemini onamış olur.
Bookchin’in mistik ve nihilist uygarlık eleştirisinin ekolojik düşünce içerisindeki güçlü konumunu aşındırmak adına hümanizmayı önemseyen bir tavrı ısrarla vurgulaması olumludur. Ancak Bookchin’in hümanizme bağlılığı belli meseleleri oldukça üstün körü bir şekilde ele almasına yol açmış ve bu durum da ekolojist duyarlılığın insan-doğa ilişkilerine yönelik bilinç düzeyinin bir hayli altında yorumları beraberinde getirmiştir. Mesela düşünür hayvanları hak öznesi olarak görmez. Ayrıca teknolojiye yönelik iyimser beklentiyi teknolojinin olumsuz sonuçlarına yönelik literatürle dengeleme ihtiyacı bakımından isteksiz davranır.
Son olarak çoğulculuğa değinilebilir. Bookchin’in çoğulculuk konusundaki tavrı şaşırtıcı bir şekilde eleştirdiği Marx’a benzer. O da tıpkı Marx gibi teorik bir dogmatiktir. Anarşist-ekolojist düşünce içerisindeki diğer tüm akımlar Bookchin tarafından çoğu kez oldukça küçültücü ve kaba bir üslupla eleştirilir. Düşünürün alternatif okumalar hakkındaki tutumu o kadar serttir ki, bu bahsi geçen açık ve keskin olumsuz dil tüm yumuşak yorumları ve sentez çabalarını boşa çıkarır. Bu noktada şöylesi bir soru makul hale gelir: Ötekine saygı duymayan ve çoğulculuğu yadsıyarak kendi tezlerini mutlak doğru katına yerleştiren Bookchin felsefesi çoğulcu bir anarşist-ekolojist toplumun teorik arka planı olmaya uygun mudur gerçekten?