Odacısı çekinerek eline sarı zarfı tutuşturana kadar, kükrüyordu. Gözleri çakmak çakmaktı. Yaşantısıyla çevresindekileri şaşkına çevirirdi. Giyimi dillere destandı. Her gün ayrı takım elbiseyle, havasından geçilmezdi.
Müdürün gömlek kravat ve ayakkabıları birbirine uyumlu ve özel ısmarlanırdı.
Süslü kelimesi onu tanımlamaya yetmiyordu. Özel olmak istiyordu. Özel olmanın da bir adabı var diyenler, çoğu zaman tarafına bakmıyorlardı. Keyfiyet değil, kemiyete bakın, derdi.
Orta boylu ve tıknazdı. Gözleri biraz derinde ve kenarları, kırışmaya adaydı. Kenarlarının yolları stabilize kalmıştı. Ellerini mümkün olsa küçültecekti. Saçları hafif kıvırcıktı. Dökülmemesi için ısırgan otuyla yıkıyordu.
Zarf olayı duyulunca, herkes ona karşı kartını almıştı. Peşinden alaycı gülüp geçmeler başlamıştı. Odacısı dahi kahkahayı basıyordu. Demek ki müdürün hükmü buraya kadardı. Belki de peşinden teneke çalacaklardı.
Müdürde renk atmış, eli ayağına bulaşmıştı. Bugün gelecek olan ziyaretçilerine ve personeline görünmemek için, arabasını hazırlattı. Kendine kalsa, kimsenin bilmesi gerekmezmiş.
Durumun farkında olan müdür, teftiş ayağıyla çıkıp gidecekti. Masasını topladı ve odasına kilitledi. Belki abartı ama odasının arkasına duş almaya yer de yaptırmış diyorlardı.
Süslü müdürün yönetimle ilgisi yoktu. Onun ilgisi bağlı olduğu genel müdüre yalakalık yapmaktı. Sarı zarf onu nizama getirmişti. Arabasıyla orman alana doğru gitti. Oradan vadiye inip akar suyun yanındaki taşlarda akşama kadar zaman geçirmekti.
Akar suyun yanında kayıkçılara rastladı. Kayıkçılara selam verdi. Onlar da selamlarını aldılar. Balık ağlarını onarıyorlardı. Müdürün davranışları biraz farklıydı. Ne yapacağını bilmiyordu. Balıkçılar hayırdır, kendini ırmağa mı atmayı düşünüyorsun diye dalga geçtiler.
Süslü müdür gözden düşmenin ezikliği ile büyük taşın üzerine çıktı. Söylenenleri duymazdan geldi. Akşam karardığında eşyalarını almaya gidecekti.
Balıkçılar konuşup gülüyorlardı. Bir insanın kendine ettiğini cümle alem etmez, dediler. Müdür acaba biliyorlar mı diye ürktü. Akşam olmak üzere iken kalktı ve arabasına gitti. Müdürlüğe vardı ve eşyalarını toparladı ve çıktı. Evine vardı. Sarı zarfı açtı ve soruşturmanın çok yönlü olacağını öğrendi.
Müdür artık nereye gitse yasalar peşindeydi.
Bir gün daha kalsaydı, misafirleri gelecek ve onlara anlatacak hiçbir şeyi yoktu. Yaptığı harcamaları, kılıfına uydurmak için kendi gibi sahtekâr arkadaşını arayacaktı. Bugüne kadar her olayı bir yalanla kapatmıştı.
İşi gücü gezmek olan müdür, harcamalarına bir türlü kılıf bulamıyordu.
Evden çıkmayacaktı. Fakat ne zamana kadar, çıkmayabilirdi. Bahçede çiçeklerle oyalandı. İçi daralıyor uyuklayıp kalıyordu. Aniden ürküyordu. Kurumdaki bazı olayları aklına geldiğinde korkuyordu. Çünkü olaylar gün yüzüne çıkabilirdi.
Müdürün seyir defteri kabarmaya başlamıştı. Nereye kadar diyordu. Kaçabilir miydi?
Düş kuramadığı kapkara geçen geceden sonra, buz gibi bir soğuk suyun içinde kendini buldu. Dondu fakat sesini çıkartmadı. Kendim ettim, sonucuna da katlanacağım, dedi.
Müdür iç hesaplaşmayı yapmaya başlamıştı. Yanlış Bağdat’tan dönüyordu.
Hasan TANRIVERDİ