Sevgili okurlarım, yılardır milli eğitim üzerinde oynanan oyunların son noktası olmayan yeni bir düzenlemeyle karşı karşıya kaldık. Aslında lise eğitimini alacak çocuklar imtihan olmadan mahallesindeki beş okuldan birisine gitme tercihini yapacak. İlk bakış çok doğru. Ama bu mahalledeler de açılan okullar tercihe dayalı değilse ne olacak. Bütün okulları maksada uygun yaptıktan sonra tercih edilse ne olur edilmese ne olur. İşte sorun tam burada. O okullar amaca uygun yeni bir yapılanmayı ortaya çıkarır. İşte o zaman bunu yapanlar çok çok mutlu olurlar. Okulların iktidarı gerçekleşmiş olur. Hadi bakalım kolay gelsin. Yine altta kalan biz olacağız.
Sevgili okurlarım, 1975 de ortaokul ikinci sınıfında Türkçe dersi vermiş olduğum öğrencilerimden birisi olan bir öğrencim, yapmış olduğum çalışmalarım için yazmış olduğu düşünce yazısını sizlerle paylaşmak istedim. Nereden nereye geldiğimiz birazdan bu öğrencimin düşüncesinden öğrenelim.
“Merhabalar saygı değer hocam.(gercek Türkçe-Edebiyat öğretmenim..) Konumum gereği çalışmalarınızı uzaktan takip etmekteyim. Öğretmen olarak geçmiş süreçte kutsal bir mesleği icra ettiniz ve yapma da devam ediyorsunuz. Benim gibi birçok öğrenci yetiştirmekle kalmayıp, kâmil insan olmak içinde şuanda bile yoğun çalışıyorsunuz. Çalışmalarınız takdire şayan olup feyiz aldığım medarıiftiharımsınız.
Eğitim öğretim kurumu son yıllarda dejenerasyona uğradığı hepimizce malumdur. Bu hal ve durumun ülkemiz için çok edişe kaygı verici olduğuna inanıyorum. Toplumu değiştiren ve dönüştüren yegane kurum, eğitim kurumu. Son yirmi yılda kurumları idare edenler maalesef LİYAKET esasına uygun seçilmediklerinden, M.E.K ne yazık ki .şad araya döndü. Buna istinaden yine
sizin gibi cefakâr ve de vefakâr Cumhuriyet eğiticilerine iş düştü. Kendi adıma size tekrar güç kuvvet çok sağlık diliyorum. Biraz olsun omuzlarınızda ki yükü paylaşmak için bu yazımı yazmış bulmaktayım.
Gelelim sanatın ve sanatçının önemine: Büyük önder daha Atatürk olmadan kurmayken Sofya’da yaveri ile bir baloya davet edilirler. Balkanlarda idare ataşesiyken galiba.baloda müthiş pozitif enerji yükleniyor. O durum üzerine mutlu bir şekilde otellerine dönüyorlar. Herkes odasına çekilip yatmaya çalışırken,,o anda önder bu enerjiyi kafasında sorguluyor. Hemen üstünü giyiniyor kravatını bile bağlıyor yaverin kapısını çalıyor. Kapıyı açan adamcağız da endişe içinde yataktan çıktığı gibi kapıyı açıyor. Hayır ola paşam, diyor.
O endişe içinde korkma evlat ben bu işin sırrını buldum, der.
Bulgaristan’ı birlik bütünlük içinde tutan değer vermiş oldukları sanattır. Bak bizde Osmanlı devletinde sanat diye bir şeye kıymet veren yoktur. Şimdi anladın mı ben kapını neden çaldım.
Bu gibi tecrübelerden istifade eden Mustafa Kemal Paşa, cumhuriyeti kurduktan sonra, meclise hitap ederek sanatın önemini arz etmiş oluyor. ”Hepiniz vekil olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta reysi Cumhur da olabilirsiniz. Sanatçı olamazsınız, diyor.
Sözü fazla uzattım.özür, Ez cümle Atamız bize her konu ve alanda en uygun olan en doğru olan ilke inkılapları yaparak öğretmiştir. Biz çağdaş uygarlık yolunda daha çok çalışarak ileriye taşımaktır. Bunun da tek bedeli, çağdaş eğitimden geçer diyorum ve noktalıyorum. Saygılarımla.
Sevgili okurlarım, işte kırk iki yıl önce iki yıl okuttuğum öğrencim bunları yazıp, düşüncesini dile getiriyor.
Ne diyebilirim, siz karar verin.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair.





















