Küçük bir ilçede yaşamanın kendine has güzellikleri vardır: Sizi herkes tanır, selam verir, halinizi hatırınızı sorarlar. Ama bir de yazmaya kalkarsanız işler değişir.
Çünkü küçük yerde yazarlık, sadece yazmak değildir; aynı zamanda “yanlış anlaşılmaya hazır” olmaktır.
Örneğin: Bir cümle kurarsınız, o cümle akşam pazarda “dedikodu”,
Ertesi gün belediye koridorlarında “açık tehdit”,
Üçüncü gün kahvede “ispatlanmış gerçek” haline gelir.
Örneğin, “İlçemiz biraz sessiz” diye yazarsınız.
Biri çıkar: “Bize taş atıyor!” der.
Diğeri: “Kesin filanca için yazmış.”
Oysa sizin tek kastınız, akşamüstü sokaklarında esen hafif rüzgârdır.
Küçük ilçelerde yazarlık biraz da gizli bir laboratuvar gibidir. Kalemi kâğıda değdirdiğinizde, önce sizde yanar, sonra çevrede tutuşur. Ama merak etmeyin;
eninde sonunda sönen değil, iz bırakan bir ateştir o.
Doğruları söylemek mi?
O zaten başka bir macera. Doğruyu söyleyince,
önce sizi alkışlayan çıkar; sonra aynı kişi dönüp kulağınıza fısıldar:
“Bak, aslında ben de hep böyle düşünüyordum ama ses edemiyordum.”
İşin kötüsü, ertesi gün de en yüksek sesi o çıkarır:
“Ben demiştim!”
Siz siz olun,
” Kral Çıplak!” Demeyin.
Aforoz edilmeniz an meselesidir..!
Bütün bunlara rağmen, yazmak güzeldir.
Çünkü yazı, küçük yerde yankısını büyütür;
herkes duyar, herkes konuşur.
Ve belki de en önemlisi şudur:
Büyük şehirlerde kalem çoğu zaman kaybolur,
ama küçük ilçelerde kalem her zaman iz bırakır.
Siz iz bırakmaya devam edin.
Doğrular şiir gibi dökülsün kaleminizden.
Emine Pişiren/Akçay
#eminepisiren10
#emineninyazıları
#eminepişiren
#eminepisiren
#edremitakçay
#edremitbalıkesir
#emineninyüreközleri
#özlüsözler
#emineniniçsesi























