Şapkasını eline aldı, evirdi, çevirdi ve tekrar başına koydu. Güneş yanığı yerleri, iyice kararmıştı. Saçları uçmuş, kalanı da beyazlamıştı. Gözleri ve dişleri parlıyordu. Adımlarını zorlukla attı. Dizlerini tutarak masaya yaklaştı. Sırtı iyice kamburlaşmış, elleri takoz gibiydi.
Misafirlere kırk yıllık dostu gibi “Hoş geldiniz,” dedi.
Yaşlı aza, misafirleri tanıttı. Yeni gelen öğretmenimiz ve yan köyün öğretmeni, sağ olsunlar bizleri ziyarete gelmişler.
Kendini yorgun hissediyordu. “Midemin duyarlılığı beynimi meşgul ediyor. Traktörü bırakıyorum. Muhtara teslim edeceğim, kime verirse versin, isterse satsın,” Dedi. Ağalar, önceki gün ki yağmur, toprakta etkili oldu. Toprak çamur, girmek mümkün değil. Teker bile dönmüyor. Gece boyu fırtına görülmemiş, gözüme uyku girmedi. Tarla kenarındaki elektrik direkleri yıkılacak sandım. Çok az kaldı, söz verdiğim tarlaları sürüp bırakacaktım.
Masadakiler bir ağızdan tepki gösterdiler. Ne diyorsun biz seni bırakmayız. Dayı söyleneni duymamış gibi, iki senedir, tarlayı itinayla sürüyoruz, ekiyoruz. Fakat sonuç alamıyoruz. Tohum bizden diye kullanıyoruz, verim alamıyoruz. Aldığımızı da satamıyoruz. Satsak da ve zarar ediyoruz.
Bu sene görevimi son olarak yapıyorum. Fakat kimse tohum atmaya yanaşmıyor. Gençler çekti gitti şehirlere. Çalışacak olan da kalmadı. Bu kadar sürdüğüm tarlalar ekilmemiş kalacak. Köyün sapağında bu sene kimseler traktörü karşılamadı. Ekmeyeceğiz diyorlarmış.
Orta kahvesi söylendi. Biraz dinlen yorgunsun dediler.
Kaç senedir, bir gün dahi görevimi aksatmadım. Traktörün sırtından inmedim. Dizlerim yürümeyene kadar, tarladayım. Fakat dilleri pabuç gibi olup sağa sola laf yetiştirenler, alsın çalıştırsın. Ahkam kesen meraklılar, traktörü önüne katıp sürsünler tarlaları da görelim.
Yaşlı aza, “İt ürer kervan yola revan olur,” Dedi.
Geçen hafta başıma gelecekleri öngörmüşüm gibi, traktörü çalıştıracak birini bulun demiştim. Bu kadar laftan sonra artık çalışamam.
Öğretmen, herkes gibi traktör de senin eline bakıyor dedi. Dayı, öğretmene baktı ve kahvede sürtenlerle dil dalaşına dalmaktansa, çeker giderim. Kimseyle mücadeleye girmek istemem.
Yaşlı aza, “Mesleğinmiş diyorlar.” Dayı, denilen umurumda değil, o laflar zevzeklikten öteye gitmez. Eskiden, toprağını sürdüğüm arkadaşlardan alınan ücret, traktöre ve bana yetiyordu. Bugün ücretimizi karşılamıyor. Boşuna masraf ediyoruz. Mahsul tarlada yatıyor, daha fazlasını ithal edersen, topraklar ekilmemiş kalır.
İki senedir, banka kredisini ödeyemeyen, toprağının hacizden kurtaramayan köylü, yavrusuna kavuşan köpek gibi gözlerinden yaşlar akıyor. Çektikleri sefalete içim yanıyor. Toprakların peşine hayvanları da gitti.
Sıfıra sıfır, elde var sıfır. İşte hayat, ölmüşüz de ağlayanımız yok.
Masanın başında hafif acıları konuşuyoruz, derin acılar dilsizdir. Derin acılara sıra gelince herkes susar. Hiç kimse köyün derdiyle ilgilenmez.
Hayat bazen toz bezi yerine, suratımızı kullanıyor.