Bıçağımız köreldiğinde, çavuşa giderdik. Çavuş bıçağı, kösele taşında, biletir ve adeta yenilerdi. Çavuş, Kasabada “kösele” diye çağrılırdı.
Kösele, Kasabamızın renkli simalarındandı. Çünkü gittiği her yerde, pazarcı esnafını taklit eder ve güldürmekten kırardı. Çavuş ağa, gençlerin okumasını isterdi. Başarılı insanların arasında olmak istiyorsan, çok okumalısın, derdi.
Çavuş, dil de bıçak gibidir. Ne söylediğini bilmezsen, karşındakini yaralarsın. Sözünü bitirdiğinde yağmurdan kaçar gibi, dükkâna gitmek istedi. Günün birinde, ayağı takılan kösele, yüzü koyun yere düştüğünde korkmuştu.
Hastanede yaraları sarıldı ve dükkâna geldi. Yüzü gözü sargıdaydı. Köselenin saçlarının beyazlığıyla, sargısı, kasketi ve pardösüde uyum sağlamıştı. “Mayıs biter, pardösü çıkar,” derdi. Ayakkabıları hedik gibiydi. Bıçak özellikle yeni bilenmişse, korkardı. Düştüğünde elimde ya bıçak olsaydı, diye dert yanardı.
Vesveseli kişiliğiyle, yeni bilenmiş bıçaktan huylanırdı. Onun için geçinebileceği, bir iş bulsa, bileme işini bırakacaktı. Komşularına işi bırakıp pazarda avuç açacağım, dediğinde, ağır işiten komşusu da “havucun yanında turp ve soğan da satmalısın,” dedi. Komşusuna, sergi de açacağım dediğinde de komşu, ellerini saygıyla da aç, dedi.
Çavuş, pazarda avuç açmadı ama sergi açtı. Sergide mevsimlik sebze ve meyve satmayı denedi.
Kardeşim, kösele taşının, ne olduğunu sordu. Babam da bıçak bileyen taş dedi. Bıçak bilemek, bir bakıma yenilemek. Kardeşim, o halde bize de al diye, tutturdu. Babam ile kösele taşı satan, pazarcının yanına gittik.
Taşçının gözleri şeş beş bakıyordu. Bize karşı iyi davrandı. Fakat ondan taş alan, memnun kalmıyordu. Normal boyuttaki taşlardan birini aldık. Taş ve taşın maharetini konuşarak eve vardık. Kösele taşını, mereğin aşhanesine kurduk.
Taşın rahat çevrilmesini babam sağladı. Biz çevirdik, babam ise taşa zeytin yağını sürdü. Bir iki bıçak, bileme işlemini denedik. Böylece bıçakları yenilemeyi, zevk haline getirdik.
Babam küçüklerini, köseleyi çevirerek değil de bıçağı taşa sürterek yaptı. Böylece onların da bilenmesini öğrendik. Babam, taşı çevirirseniz çakı bıçağı yenir, dedi.
Kösele, pazarcıları başına toplardı. Bahçede üret pazarda sat, fakat sebze yetişmiyor. Memurlara, yetmezse gelin bahçeden alın, derdi.
Kösele, sebze satıcılığına başladıktan sonra, taklit etmeyi de bırakmıştı. Demek ki bıçağın keskinliği onu taklit etmeye sürüklemişti.
Kösele, pazara pırasa yerine, marul ve lahana getirirdi.
Hasan TANRIVERDİ