İçine itildiğimiz karamsarlık mıdır böylesi soruları sorduran. Oysa umutsuzluğun ve karamsarlığın, toplumu bir tükenişe ve teslimiyetçiliğe sürükleyeceğini bilmiyor olamayız. Öyleyse, toplumsal mücadelenin ortak paydası da, hedefi de gün gibi aşikardır. Bu mücadelede safımızı belirleme adına cevap bulması gereken soru şu: Siyasetin fıtratında mı var kirlilik? Yoksa; “İnsan” eliyle bilerek ve isteyerek -hatta kasıtla- yaratılan bir olgu mu? Mücadelenin “özü” işte bu soruya verilecek, erdemli ve samimi cevapta saklı.
Şayet siyaset, ülke, millet ve ülkü adına bir hizmet yarışı ise ve özünde demokratik ve sosyal bir hukuk devletinde huzurun ve güvenin, kederin ve kıvancın eşit paylaşımını hedefliyor ise, insan haklarından eşit yararlanmayı temel ilke ve amaç edinmiş ise, niye kirlensin ve kirletilsin ki siyaset?
Şayet siyaset, bireysel çıkar ve ikbal peşinde koşmayı amaçlamış ve bunun gereği olarak ihtirasla körüklenip, kin ve öfkeyle beslenir hale gelmişse; toplumun bir bölümü dışlanıp yasal veya gayriyasal yollarla kirliliğe yasallık kazandırmak adına siyaset yapılır hale gelmişse, iktidarda kalmak adına hertürlü “katakulli” yasal zemine oturtulur hale gelmişse; önce, ülke ve ülkü birliği kalkar ortadan. Hukuk insan hakkı olma niteliğini kaybeder. Kaostur bu.
Devlet ve ülke çıkarları bireysel çıkarlara heba edilebilir aşamaya gelmişse daha nasıl kirlensin siyaset?
Toplumlar, bir arada insanca yaşamanın koşullarını oluşturmak adına yapmışlardır yasal düzenlemeleri. Ve siyaseti kirlenmekten kurtarmak adına da “herkes yasalar önünde eşittir” temel ilkesinden hareketle “hiçbir zümreye, guruba, kişiye ayrıcalık tanınamayacağı” hükme bağlanmıştır. Bu hüküm hilafına davranış anayasal ihlaldir. Ve suçu çok ağırdır.
Siyasetin tahakküm gücünü eline geçiren siyasi aktörler, bu gücü kaybetmemek adına her türden ve her alanda kirlenmeyi siyasetin başarısı adına kendilerinde bir hak olarak görmeye başlamışlarsa, nasıl daha da kirlensin ki siyaset?
Şimdi yenileyip soralım sorumuzu: Bunca kirlenmişliğin ileriye dönük hesabının önünü kesme düzenlemelerinin yasal hale getirilmesiyle siyaset temiz kalır mı; yoksa daha da mı kirletilmiş olur!?
Elbette ki; seçimler demokrasilerin tek dayanağı ve göstergesi değildir. Ama mutlak ve vazgeçilmezidir. Demokrasiler en büyük yarayı seçim şaibeleri üzerinden alır. Kirlilikten ve şaibeden arınmak yerine, iktidar gücünü sürdürmek üzerine kurgulanmış seçim sistemleri, yasal dayanaklara oturtulmuş olsa da, etik midir? Siyaseti daha çok kirletmez mi?. Zira böylesi bir sistem önce özgür iradeyi, sonra hukuku, sonra da demokrasiyi yaralar. Yasal düzenlemeler pis kokuları ortadan kaldırmaz.
Bir adım ötesi de… Otokrasi… Teokrasi… Dikta… Faşizm.
22 Şubat 2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com




















