Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Bir uçumluk da olsa varabilmek için dostların doruklardaki yüreklerine, çıkardım kurşun kalemimi, başladım yazmaya… Ne diyelim dostlara… Haydi şöyle diyelim kendi geçmişimize bakıp aynalarda…
KEŞKE
‘Keşke’ kelimesi özlem ya da pişmanlık bildiren bir bağlaçtır…
Keşke ‘şimdi bildiklerimi o zamanlar biliyor olsaydım. Keşke onu şöyle değil, böyle yapsaydım. O zaman şöyle değil, böyle davransaydım. Keşke… keşke… keşke…
Demesek iyi olur bu kelimeyi ama___ Evet anlaşılacağı üzere; ‘KEŞKE’ demek çok kolaydır.
Fakat dedikten sonra sonuç çoktan doğmuş, büyümüş koşmaktadır…
Haydi koş şimdi nefes nefese durdur bakalım keşkeyi… Çok zor değil mi? atı alan Üsküdar’ı geçti bile…
İnsanın en ağır yükü keşkeleridir. Telafisi mümkün olmayan ah o keşkeler… Her gün bir sürü keşke dizebiliyoruz peş peşe…
İnsanın hayatında keşkeler hiç bitmez. Bitmemiştir. Bitmeyecektir de…
Neden mi?.. Bizi diğer canlılardan ayıran keşkelerdir de o yüzden…
Kimin yok ki keşkeleri?.. Kimin yok ki pişmanlıkları?.. Dünya’nın en başarılı insanlarına sorun onların bile vardır muhakkak. Önemli olan, hayatımızı çok büyük anlamda etkileyecek “keşke” lerimiz olmasın!..
Malum geriye dönüşü olmayan keşkeler insanı hayattan bile soğutabilir…
İnsanın en ağır yükü keşkeleridir. Telafisi mümkün olmayan ah o keşkeler… Her gün bir sürü keşke dizebiliyoruz peş peşe…
Can Dündar bu konuda şöyle demiş bir yazısında: “Keşke’leriniz, ‘iyi ki’lerden çoksa… Telafi için elinizi çabuk tutun. Tutun ki, yolunuzu gözlerken terk ettiğinizle bir gün yeniden karşılaştığınızda siz susarken, feri sönen gözleriniz ‘keşke’ diye nemlenmesin…”
Hayat her zaman tekdüze, dingin ve olumlu yönde sürmez. İnişli-çıkışlı bir seyir izler. Bazen hiç hesapta olmayan, akla gelmeyen ve istenmeyen çeşitli olumsuzluklar yaşanır. Bunların bazıları insanın elindedir, bazıları ise değildir.
Keşke sorgulamasını yapmayan insan yoktur. Çünkü herkesin geçmişe dönük pişmanlıkları vardır. Bu pişmanlıkların bazıları yanlış olduğu bilindiği halde yapılan, bazıları ise bilinmeden yapılan söylem ve eylemlere dayalıdır.
Derler ki: “Eğerle, meğer evlenmiş olsalardı, bu ikisinden keşke doğardı”.
Ne kadar da doğru değil mi?.. Eğer şöyle yapsaydım, meğer şöyleymiş… Dım, miş gırla gider lafın arasında… Sonra da nihai sonuca varılır: “Keşke öyle yapmasaymışım… Keşke şöyle deseydim!”
Sebeplerin oluşturduğu nedenler üzerinde birazcık düşündüğümüz zaman, şayet inanıyorsak karşımıza çıkacak olan husus gayet açıktır. İlaç almadan iyileşmeyi düşünmek yanlıştır. Zira tedbir bizden takdir Rabbimizden olacaktır.
Hayatta yapılan hiçbir şeyden, hiç pişmanlık duymamak olanaksızdır. Az veya çok herkes yaptığı bazı şeylerden sonradan pişman olacaktır…
Kader veya alın yazısı denilen şey, KEŞKE sorgulamasında kişiyi teselli etmeye yarayabilir. Eğer gerçekten yaşadığımız olumsuzluklar kader veya alın yazısı ise, buna boyun eğmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok demektir. Buna karşılık başımıza gelecekleri kendimizin belirlediğine inanıyorsak, o zaman yapabileceğimiz çok şey vardır.
İnsanın elinde olmayan, ama yaşamak zorunda kaldığı olumsuzluklar da vardır. Burada kişisel seçim olanağı yoktur. Yaşanması gereken, yaşanır. Sadece zamanı önceden bilinemez.
Fakat bunun günün birinde olacağını biliriz ama ne zaman olacağını bilemeyiz. Herkes için geçerli olan bu olguyu kabullenmekten başka seçenek yoktur.
Yaşanan olumsuzluklar karşısında insanların ilk yaptıkları şey, sorgulamaktır. Olumsuz olay önlenebilir miydi?.. Önlenemez ise ötelenebilir miydi?.. Böylece sorgulama başlar.
Keşkeler devreye girer. “Keşke öyle yapmasaydım”, “keşke öyle davranmasaydım” gibi geçmişe dönük pişmanlıklar dile getirilir. Üzüntü ve sıkıntılar yaşanır. “Kendi düşen ağlamaz” denir ama aslında ağlar. Kendine ağlar. Bu bir bedeldir. Kişi kendi hatası yüzünden başkasına zarar vermiş ise o zaman da vicdan azabı çeker. Bu daha ağır bir bedeldir.
Yalnız şu var ki; keşke sorgulaması sürekli yapılırsa kişinin ruh sağlığını tehdit edebilir. Bunu hiç yapmamak da doğru olmaz. O zaman geçmişteki hatalardan ders çıkarma olanağı yitirilir. Aynı hatalar tekrarlanır. Daha fazla maliyet ile karşılaşılır. Geçmişe dönük kişisel sorgulamaları yapmalı ama bu konuda kendimize karşı insaflı (acımasız değil) olmalıyız. Sonuçta hepimiz insanız. Hata yapabiliriz. Öte yandan sürekli geçmişe takılı kalmak, bugünü (yaşadığımız anı) ve geleceği unutmamıza yol açabilir.
İnsanın çaresiz kaldığı bir anında başvurabileceği tek kelime “keşke”… Hatalara, günahlara, umutsuzluğa ve yenilmişliğe karşı bir dönüm noktası olur hep… Ama birazcık üzeri küllendiğinde, keşke öncesine yeniden döner insanoğlu…
Umulan ve istenen şey şudur: Hayatımızın geri kalan kısmında vereceğimiz kararlar, yapacağımız seçimler; söylemlerimiz ve eylemlerimizden pişmanlık duymamak. Böylece bir bedel ödeme ve başkalarına da ödetme zorunda kalmamak.
Endülüs’ün yetiştirdiği büyük âlimlerden Kurtubi’nin de ifade ettiği gibi; “eğer/keşke” cümlelerinin kullanılmasını uygun görmeyen hadisin verdiği ders şudur: Maziye/geçmişte olmuş hadiselere kader penceresinden bakmak, Allah’ın emrine teslim olmak, kadere rıza göstermek, vukua gelmiş olan olumsuzluklara bakıp aşırı üzüntüye kapılmamak gerekir.
Maalesef hayatımızı yaşamadan tecrübe edemiyoruz. Keşkeleri dedirten olayları yaşamadan olgunlaşamıyoruz. Bu yaratılışımız da yok. Ama burada galiba önemli olan keşke diyebilecek düşünce süzgecine ulaşabilmek…
Yani keşke diyebilenlerden olup, geriye dönüp baka bilmek… Geriye dönüp keşke diyebildiklerimiz den ders çıkarmak…
Hayat dikensiz gül bahçesi değil, bunu hepimiz biliyoruz. Zaten zor bir ömür geçiriyorken hayatı daha da zorlaştırmanın bir anlamı yok öyle değil mi?..
Öyleyse attığımız adımlara dikkat etmeliyiz… Bunaldığımız her dönemde yanlış yapmaya hakkımız yok, sınavlarda olduğu gibi üç yanlış bir doğruyu götürse yine iyi, tek yanlış tüm doğrularımızı götürebiliyor maalesef.
Keşkelerle yaşayan kişi, her zaman mazinin acılarına boğulmaya mahkûmdur.
Mutlu olmak mı istiyorsunuz o zaman keşkeleri çıkarın hayatınızdan.
Ve hayatı sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir.
Şunu unutmayalım ki: Binlerce yıldır yaşadığımız bu topraklarda her zaman olduğu gibi bugün de en büyük gücümüz birliğimiz, beraberliğimiz, kardeşliğimizdir. Bu topraklarda millet olarak birlik içinde, birbirimizin hukukuna sahip çıkarak, ortak hedeflerimiz doğrultusunda hep beraber gayret göstermeliyiz.
Farklılıklarımızı birer zenginlik olarak yaşamalıyız, her türlü zorluğu ortak değerlerimiz etrafında kenetlenerek aşmalıyız, kısacası BEN değil BİZ olmalıyız… Eğer biz olmayı beceremezsek keşkelerin hiç faydası olmaz dostlarım… Unutmayın; bizler birbirimizle cebelleşirken, bir bakmışız vatan elden gitmiş. İşte o zaman hepimizin yandığı gündür… Atı alan Üsküdar’ı geçer, bize de nal toplamak kalır…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu, umutlu, acısız, gözyaşsız her bir anı sevgi dolu, güzel, sağlıklı günler dilerim… Haydi, geçmişi unutmadan, geçmiş derslerimizden tecrübe kazanmış olarak bu güzel Çarşamba gününü ve dahi hayat yolumuzda ki hayat ağacımıza asılacak her günümüzü sevgi, saygı ve iyiliklerle, Yaratandan Ötürü, Yaratılanı Severek ve bu geniş mozaik içinde birlik beraberlik içinde geçirilelim…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın hep sevgiyle dostça kalın___ bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
























