“Artık vazgeçtiklerim kadar özgürsün.
_Frida Kahlo_.”
Genelde bana hep ne güzel gülüyorsun, derler. Gülümseme her insana yakışan bir yüz ifadesidir. Aynı zamanda koruyucu bir maskedir.
Acıları, hüzünleri, kalbimizin hissettiklerini, çoğu duygularımızı gizler .
Tabi ki ani olaylar karşısında, beklenmedik durumlarda, vedalarda, acılarımız ve neşelerimizde, vb duygularımızı yaşarken panikleriz, tepki veririz.
Belki de susarız.
Küseriz.
Güleriz.
Ağlarız.
Vs…
İnsanız nihayetinde, öyle değil mi?
Herkese, her insana, her yerde, her zaman, her hissettiğimizi, yani iç benliğimizi gösteremeyiz.
Nezaket, adı verdikleri “gülümseme” ile kuşanırız.
Gorki’nin sevdiği kadın Andrea’ya bu konuda çok anlamlı bir söylemi vardı:
” Ne de güzel gülüyorsun Andrea. Oysa çok gülenlerin yüreğinde keskin bir acı saklıdır!”
.
Biliyor musunuz? Ben çocukken hiç gülmezdim. Gölgede dahi, güneşe çıkmış insanlar gibi sürekli kaşlarımı çatardım. Öfkem ve tüm olumsuz duygularımın resmi yüzümden okunurdu. İçimden konuşurdum. Bu yüzden kolay anlaşılırdı içimde ki çocuğun nasıl bir duruş sergilediği…
Yetişkinliğimde de benzer duruşumu sürdürdüğüm olmuştur. Bu yüzdendir iki kaşım arasındaki o iki derin ırmak…
Yıllar sonra emekli oldum. Aynaya baktığımda gördüm ki, o iki ırmak hiç de yakışmıyordu yüzüme. Ayrıca yüreğimden yüzüme yansıyan ifadelerim, çok kolay okunmaktaydı. Tıpkı açık sayfalı bir kitap gibiydim.Öyle net okuyordu ki herkes, bendeki asıl beni.
Böylece herkes gardını kolay almış oluyordu. Mesafeli duruşlarımız oluyordu. Bir gün yeni tanıştığım birine de aynı duruşum olmuştu. Kulağıma eğilip şöyle fısıldamıştı:
” Sana bakan deepfreeze girer…”
Ne yaptım?
Hoop, iç benlik maskemi yüreğimin raflarına kaldırdım. Yerine, akıl raflarımda bulunan sosyal maskemi taktım.O maske, “gülümseme” maskesiydi.
O iki kaşın arasındaki o derin oluklara ak güvercinleri oturttum. Yüzümdeki o sert ifade ” cici kıza, neşeli hanımefendiye, ” dönüşmüştü…
Sonraki yıllarımda her aynaya bakışımda egzersizler yapıp gülümsedim kendime. Hayatın içinde de hep gülümsedim. Bu yüzden ” Çok neşelisin, seninle olmak oldukça keyifli,” derler bana… Bulaştı gülüşlerim çoğu kişiye…
.
Ama dürüst ve açık davranmaktan, kalbimdekini dilime yansıtmaktan bir türlü vazgeçemedim. Bu yüzden ” Sen tıpkı bir çocuk gibisin,” derler…Veya alınıp küserler. Genellikle böylesi bir tepkiyi, beni yakından tanımayanlar gösterirlerdi.
Zaman zaman o gülen maskemin ardındaki gözlerimdeki hüznü, kalbimdeki sızıyı buğulu bakışlarım beni ele verirdi. Tabi gönlüme yakın olanlar, görebilirdi…
.
Frida Kahlo, sevdiği adam Diago’ dan ayrılmadan önce karşısına geçip şöyle bir cümle kullanmış:
“Ben sana inansaydım senin için savaşırdım. Savaşsaydım mutlaka kazanırdım. Bana yalan söylediğin an vazgeçtim senden. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hâlâ söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. ”
Ve son sözcükleri ise;
” Beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür diliyorum…” Oluyor.
Ne anlamlı değil mi?
İçindeki çocuğun gönlünü almış oluyor.
.
Gelelim bana:
Kendime şöyle bir söz verdim:
” Eskiye dair ne varsa at be kadın. Çünkü vazgeçmek de bir özgürlüktür!”
Ve hayatın bana uzattığı maskeyi taktım. Bu
” Evet/Hayır” maskesiydi!..
Ne yapmış olursam olayım, kimi sevmiş, kime kızmış, kimden soğumuş, kimden çekinmiş, korkmuş olursam olayım; o duygularımın yanında/ arkasında inatla durdum.
Endişelerimin…
Kuşkularımın…
Korkularımın…
Gerekirse pire için yorgan da yakmak gerekirse de inatla durdum.
Bu kez de bana ” Huysuz kadın” dediler.
Varsın desinler, dedim her seferinde.
Evet ve Hayır maskesi onurumu, benliğimi korumaktaydı.
Ancak bu maskeyle kendimin arkasında durabiliyor “ben” olabiliyordum.
İşte o zaman kendimle huzuru bulup özgürleşebiliyordum.
Çünkü, hiç kimse ben gibi değildi. Ve hiç kimse de benim gibi değildi.
Emine Pişiren/ Akçay






















