Issız, derin bir vadinin her iki yakasında, yüksek ve sarp kayalar. Kayalar korkunç, hafif bir sis ile sarılı ve sallanıp üzerimize düşecek gibi.
İnsan ayağının değmediği bu vadi, doğanın doğallığının en güzel bir yansıması. Ortasından akan derenin mevsim gereği suyu iyice azalmıştı. Yalnız kenarında, çayır ve kır çiçekleri, sanki özel yetiştirilmiş gibiydi.
Çiçekler renklerinin parlaklığı ve güzel kokularıyla ilgi çekiyordu. Bir süre onlarla oyalandık. Sarı Selim “ıssız doğanın güzelleri,” dedi.
Sarı Selim, “kartal” diyerek, bizi sanki rüyadan uyandırdı. Kafamızı kaldırdık ve dönerek uçan kartalı gördük. Selim cümlesini tamamladı, “kayalarda yuvası vardır,” dedi.
Kartalı takip etmeye başladık. Heybetli ve gerçekten gösterişli. Kartal birden, vadinin tepeye yakın kısmına pike yaptı ve avını yakaladı. Pençeleri arasındaki hayvanla kayanın uç kısmına yakın yerine girdi.
Selim kartalın avı; tilki, yaban hayvanların yavruları veya fare, sansar olabilirdi, dedi. Doğanın bu sessiz yerinde kartalın heybeti canlılara korku salıyordu. Muhteşem görüntüsüyle yükseklerin hakimiydi.
Kartalın yuvasını görmek istiyorum, diyen Adnan, kayalara tırmanıp gözetleme yapacağım, diye tutturdu. Kardeşim ona kartal sevgisini anlıyorum ama kayalara tırmanma, sevginin yanında güç gerektirir, dedi.
Adnan arkadaşımızın gereksiz bir maceraya atılmasını istemedik. Arkadaşlardan birinin Kapadokya gezimizde rehbere danışmadan, yer altı şehrine girmesi sonucu, kayboldu. Çektiği çileyi ağır bir şekilde yaşadı ve bizlere de yaşattı. Selim, Adnan da kayadan aşağı tepe taklak düşerken fotoğrafını çeker, canlı yayınlardık, dedi.
Kardeşim, doğada ayağını yan bile basmayacaksın. Çünkü canınla ödersin, dedi.
Kartalı izlemeye devam ettik. İkinci defa saldırdı ve avıyla yükseldi. Yavrusunu besliyordu. Doğanın kurallarına uyum sağlamak böyle bir şey, dedi Sarı Selim. Yalnız kartalın, sesimizden etkilendiğini sanmıyorum, dedi.
Çadıra döndük, acıkmıştık. Kararımız, dereden balık avlamaktı. Hatta bu sularda alabalığın dahi olma ihtimali vardı. Adnan biraz keyifsiz de olsa aldırmadık. Selim lafını atıyor, Adnan’a da yetiyordu. Kartala tuttuğumuz balıklardan bırakalım diyen de Selimdi.
Kardeşim bu açlıkta balık tutacağız da kartala vereceğiz, sanmıyorum, ancak karnımızı doyururuz, dedi. Elinde çiçek demetiyle suyu geçmek için taştan atlayan Adnan suya düştü. Hepimiz karar etmişçesine güldük. Adnan bozulur gibi yaptı ama o da gülmeye başladı. “Taşı geçemedim de kayaya nasıl tırmanacaktım, diye düşündünüz değil mi, dedi.
Sessizliği bozduk, kartalı daha dikkate almıyorduk. Zaten ondan uzaklaştık çadıra yaklaştık. Bu sırada, çadıra yaklaşan yalnız biz değildik. Misafirlerimiz, askerleri gördük. Askerler selam verdiler. Hoş geldiniz dedikten sonra, “burada kalmanız doğru olmaz. Çünkü tekin bir yer değil” dediler.
Askerlerle birlikte toplu fotoğraf çektirdik. Yemek için izin aldık ve birlikte yemek yedik. Yemekten sonra çadırımızı topladık ve arabamıza yükledik ve geri döndük.
İki saat kartalı konuşsak da bırakmak zorunda kaldık.
Adnan, kartallar yüksekten uçmaya devam edecektir, dedi.
Hasan TANRIVERDİ























