Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cumartesi, Aralık 6, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Ertuğrul ERDOĞAN

Karınca İnceliğindeki Yaşam

Ertuğrul ERDOĞAN Yazar Ertuğrul ERDOĞAN
12 Haziran 2011
Ertuğrul ERDOĞAN
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

İnsanlığın büyük yazgısı… İki lokma ekmek parası ve çevremize çöreklenen terörle savaş belasından kurtulmak adına sınırlar aşılan, uğrunda ana, baba, kardeş ve sevgililer terk edilen, yanık türkülerimizin vazgeçilmezi göç.. Ve gidilen diyarda bilinmezlik içinde ürkekçe yaşanan yalnızlığımız…

Mahallemiz, altmışlı yıllarda şehrin oldukça uzağında yeni oluşan bir varoştu. Sokaklarımızda asfalt yoktu ama siyasi partilerin at ve altı oklu bayrakları her tarafı süslerdi. Su varillerinin yanında harçların içinde yoğrulan kazma ve küreklerin sesine kulak verir, yoğrulan harçları, zabıtaların görmemesi için örtülen brandalar gizliliğinde duvarla buluşturulmasını izler, sonra da bir sabah uyandığımızda mantar gibi çoğalan kerpiçten derme çatma gecekondudaki yeni komşularımızla tanışırdık. İçme suyu en büyük sorundu. At arabasıyla teneke içinde su satan Ali amcanın getirdiği sudan, kana kana içerdik. O da evimizden biriydi. Esmer, gözleri mavi ve çakmaktı. Avurtlarının çöküklüğü çok sigara içmesinden belliydi. Kararmış yüzünün ardındaki ensesi tıpkı bir filin derisi gibi kare kare ve pürüzlüydü. Samandan içi dolu kırmızı desenli yastıklı sedirde ayaklarını uzatarak oturup, karnına çektiği diğer dizi üstündeki çayı dökmeden höpürdeterek içmesini ilgiyle seyrederdim. Ah! Komşularımız.. Hele sen Meliha teyzemin beyaz tenli Bediası, benim küçüklük sevgilimdin. Annen nasılda sıkardı tombul yanaklarımı, hem de canımı acıtırcasına.. Ya babası? Oda her zaman gördüğüm kısa kollu atletinden taşan beyaz kılları kıvırcıktı. Odası siyah beyaz renklerle bezenmişti. Radyosunun başında “Gooool…” diye bağırıp havaya sıçradığında, nasılda korkardık. Hele seni unutur muyum, Arap Hasan, ilk çocukluk arkadaşımdın. Seninle birlikte kiraz ağacının tepesinde nasıl da özgürdük. Kulağımıza taktığımız kirazlar nasıl da güneşte parlardı… Bahçemizdeki kümes tellerinden saz yapar, sonra da aşklarımıza serenat yapardık müziğin en güzel namelerinde. Ahh! Ahh!… Ekranın bilinmezliği ve, radyomuzun yanıp sönen yeşilliğinde balkonumuzda babamla komşularımızın yaptığı sohbetler ile bahçemizdeki değişik çiçekler üstünde dolaşan böceklerle kelebekleri kovalayışımız, bir de kurbağaların vıraklamalarına aldırış etmeden gecenin karanlığında korkmadan saklambaç oynayıp sonra da enerjimizin doruklarına ulaşarak yorgun düşen bedenimizi kedi kıvrımında olduğumuz yerde uykuya bıraktığımız günler hiç unutulur mu? Banyoların küvet ve alafrangalığını bilmezdik. Yaz geldiğinde bahçeye kurulan geniş teneke leğenin içinde, tüm çıplaklığımızla suyun içindeki sabunun kayganlığı ile oyun oynar, su sıçratmalarla, annemizin şakadan şaplağını bacağımızda hissederek paklanırdık. Gecekonduda komşuluk ilişkileri farklıydı. Kış geldiğinde hep birlikte el atılırdı kömür ve odunların yüküne, salça, tarhana ve eriştenin hassı hep birlikte yoğrulurdu ocakların başında… Ah ne güzeldi o yılların komşuluğu, yemekler ve börekler hep birlikte paylaşılırdı bereketli soframızda. Komşulardan gelen tabaklar da öyle boş olarak geri gönderilmezdi.

Ve gecekondundan göz yaşları ardında başka diyarlara göçtüğümüz yıllar.. Bir kamyonun üstüne sıkıştırılmış eşyaların arasında göz ucuyla baktığım gerideki anılarımın nokta gibi kayboluşu… Kamyonun kasasından yüksek binaları ilk kez görüyordum. Altı katlı sarı binanın mermer tabelasında, “ 1957” yılı yani ablamın doğum tarihi ile “Levent” yazısını babama sorarak, ‘ne anlama geldiğini’ öğrenebildim. Kiralık tuttuğumuz evimiz apartmanın son katı, sanki gökyüzüyle birleşmişti. Balkonundan aşağıya baktığımda gecekonduda gördüğüm insanlar, küçücüktü. Komşularımızda öyle etrafta dağınık değildi, bir apartman içinde onlarca ev sıkıştırılmıştı. Her şey durağındı. Gecekondu daki gibi özgürce koşmak yoktu. Adımlarımız sanki evin içinde karınca inceliğindeydi. Artık gürültü yapmayacağımız, kirazlar gibi kulağımıza küpe olmuştu. Eşyalarımızın yerleştirilmesiyle, gecekonduda üstünde yıllardır yemek yediğimiz tahta ve sarı boyalı masamız doğrusu balkonumuza daha çok yakışmıştı. Artık küçücüktüm büyük apartmanlar arasında, cicili çocuklarda ne temizdi. Bir başkaydı asfaltlı yollar. Hele pencereden uzanan anneler, şalvarsız, bakımlı ve bukleliydi saçları. Topaç, naylon top ve yirmi beş kuruşluk gazozların sıktıran asitliğinde ne güzelde oynardık kuşların cıvıltılı o güzel baharında…

İşte hayatımın askerden sonraki ikinci göçü… Yüreğimi burkan ve bir bilinmeye doğru yolculuğum…

Otobüsümüz gecenin karanlığını yararak, yol çizgilerinin bitmezliğinde ilerlediğinde, gurbetteki yalnızlığımın geleceğini de kestiremiyordum. Güneşin bir bebek tazeliğinde doğan ışıklarını, Karadeniz’in hırçın suları üstünde dans ederken gördüğümde, Ordu Şehrine geldiğimi anlamıştım. Hani “Gurbet O Kadar Acı ki…” diye başlayan şarkımızı yazana da hak vermemek elde değildi.

İlk günlerde kaldığım üç katlı ve yeşile boyanmış otele, gece saat yirmi dörtten sonra girmek yasaktı. Oysaki Ordu’nun kordon boyu’ndaki en güzel saatleri geceden sonra başlardı. Ana ocağında kaldığım temiz ve ütülü çarşafların yerini, otelin kirli beyaza bürünmüş çarşafları almıştı. Odamın içinden denizin dalgalarını işitebiliyordum. Yatağımın hemen kenarındaki üstü aşınmış sehpanın üstündeki kireç tutmuş sürahi ve bardağından su içilecek gibi değildi. Kapağını açtığım elbise dolabı ise neredeyse elimde kalacaktı. Hele hele bavuluma özenle yerleştirdiğim elbiselerimi yatağımın altına sakladığım kırmızı leğen içinde yıkadığım otelin lobisini hiç unutamam. Ordu şehrine neden geldiğimi merak ettiniz değil mi? Hemen söyleyim. “Dizgi Operatörlüğü” desem, oda neymiş, diyenleriniz belki de olacaktır. Evet Ordu’nun sevilen ve en çok okunan mahalli gazetesi “Karadeniz 52” de, hani sıcak kurşunların matris baskısıyla satır satır dizdiği makinede ekmek parası için çalışmaya gelmiştim…

İnsanın sevdiklerini uzaklarda bırakıp gurbete göçmesi gerçekten kolay değildi. Geceleri olduğunda paylaşacağınız, hastalandığınızda size bir tas sıcak çorbayı vereniniz olmadığını düşünürseniz, sanırım ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Ordu şehri Ankara gibi memur kenti olmadığından kiralık ev bulmakta oldukça güçtü. Altı ay kaldığım otelden sonra tuttuğum bir odalık evime, süpürgelikteki dostum olmasına rağmen geceleri geç gelmenin özgürlüğünü uzun süreler tatmıştım. Şimdi “Süpürgelikteki dostum” da kimmiş diyeceksiniz. Uzun zamandır arayıp da bulamadığım, ilk günler çok kızdığım ama daha sonra onun bir fare olduğunu anladığımda, ilerleyen günlerde yalnızlığımı paylaşan arkadaşım olacağını tahmin edemezdim. Sıkı dosttuk sıkı… Artık otelde kaldığım günlerdeki gibi öylesine hemen eve dönmek yoktu. Sevdiğimi, ay ışığının denize yansımasında ve kordon boyunun o güzelim ihtişamı arasında sabahlara kadar güneşin deniz üstüne akseden kızıllığında çay bahçelerinden gelen hasret türküleri arasında düşündüm…

Evet, denizi olan şehirlerde yaşayanlar şanslıydılar. Günün onca yorgunluğunu kordon boyundaki çay bahçelerinde, denize yakın kurulan masalarında bir yudum çayın tazeliğinde atmaları içten bile değildi. Bende, günün yorgunluğunu böyle atardım. Şarkıların namelerinde ve denizin o eşsiz dalgalarının çıkardığı sesler arasında sevdiğime yazdığım sayfalarca dolusu mektupların satırlarında hep hasret, umut ve gelecek vardı… Yaşam, şairin dediği gibi; ‘gülmek, ağlamak ve göçüp gitmek’ değil miydi?

Not;  Bu öyküm, Seyrek Anam Evi Çalışma Grubu Kültür Yayınları’nın  ”GÖÇ ÖYKÜLERİ” adlı kitabında yayımlanmıştır… Nisan 2011/ Derleyen Yılmaz Sunucu

Paylaş
Etiketler: ertugrul erdoğanincelikkarınca inceliğiöyküyaşam
Önceki Yazı

Kâbe Uzak Değil…

Sonraki Yazı

İş Seçmende Bitiyor!

Ertuğrul ERDOĞAN

Ertuğrul ERDOĞAN

İlişkili Yazılar

Edebiyat

Miğfere Küçük Yumruk

14 Nisan 2022
5k
Ertuğrul ERDOĞAN

Nare

16 Şubat 2022
5k
Ertuğrul ERDOĞAN

Âdem İle Havva’nın Kemikleri Sızlamaz mı?

01 Şubat 2022
5k
Edebiyat

Âdem İli Havva’nın Kemikleri Sızlamaz mı?

20 Ocak 2022
5k
Sonraki Yazı

İş Seçmende Bitiyor!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap