11. BMLÜM VE 11. KISIM
Hukuksuzluk içeren ve hakkımda düzenlenen dosyamı, kendi ellerimle yaktım.
Tabi, giden arkadaş benimle ilgili bütün bilgileri kendine aktarmış olmalıdır ki, hep gözün üstümde olsun demiş olabilir diye düşündüm.
Sonra sohbetimiz bitti karakoldan ayrılıp, evimize geldik. O günden sonrada her attığım adıma daha çok dikkat etmeye başladım.
O Başçavuşta, diğeri gibi hep yakınımda oldu. Çok şeyler konuştu ve anlattı. Misafirliğimize gelip gitti. Ama yinede istediği aykırılık gösteren hiçbir cevabı alamadı. Alt ay sonra bir gün kahvede otururken bir jandarma geldi. Mürsel öğretmeni komutanım çaya davet ediyor, dedi.
Tabi insanlar hemşerim olduğunu bildiğinden, hadi hadi hoca iyisin yine diyerek, bana da takılmadan duramadılar.
Jandarmayla birlikte karakola geldim. Hoş beşten sonra, dolaptan bir dosyayı çekip aldı ve doğruca üçüncü kata çıktık. O katta eski bir soba, bir masa ve birkaç sandalyeden başka bir malzeme yoktu.
Komutan masasına oturduktan sonra, beni de karşısındaki sandalyeye oturttu. Hemen de söze başladı. Şimdi sayın hocam buraya seni niçin çağırdığımı biliyor musun, dedi?
Hayır, nereden bileyim dedim.
Bak hocam bu elimdeki dosya senin hakkında yazılan raporlardan ibaret bir dosyadır. Sen üç yıldır takipteymişsin. Giden komutan hakkında ne yazmışsa bende aynısını yazıp gönderdim. Takip süren bittiğinden, gelen emir üzerine iyi halin görülmesi nedeniyle dosyayı huzurunda imha etmem gerekir. Dosya hakkında bilginin olup olmadığını bilmem ama, imhasında bilginin olması bence de çok önemlidir. Bu nedenle dosyayı senin gözünün önünde imha etmeğim. O nedenle seni çağırdım. Ama İmha etmeden önce okumanı istedim. Bundan sonra kendine daha çok dikkat edersen, bu şekildeki mağduriyetleri yaşamamış olursun. Ülkemizin seni gibi birikim sahibi öğretmenlere ihtiyacı vardır, dedi ve dosyayı bana uzattı.
Dosyayı aldım, atlayarak birçok raporu okudum. Sonrasında teşekkür ederek dosyayı iade ettim.
değerli öğretmenim, şimdi bu dosyanın kanunen imha edilmesi gerekiyor. Etmez isem, bir gün bir vicdansız eline geçer sonrasında hiç yoktan ne edeceği bilinmez. Şimdi kâğıtları yırtıp sobaya atacağım, işte çakmağım. Sizde gönül rahatlığı içinde yakacaksınız, dedi.
O anda çok heyecanlandım. Kalbim güm güm etmeye, ellerim titremeye başladı. Almış olduğum çakmağı birkaç kez çaktıktan sonra, yakabildim. Sobanın alt kapağını açtım, içine yırtılıp atılan kâğıt parçalarını tekrar görmüş oldum. üç yıldır beni kabuğuma sokan, utanç verici hukuksuzluğu kendi ellerimle yakmış oluyordum. Kâğıtlar sobada tutuşup yanarken, üzerimden koca bir yükün kalktığını hissettim. Her ikimizde sobanın başında kâğıtların yanıp kül olmasını bekliyorduk. Kâğıtların tamamının yanıp kül olduğundan emin olmak için, sobanın kapağını açıp baktım. Tamamı yanmış ve simsiyah küle dönmüştü. O anda içimden geçen düşüncemde, acaba Semra bu duyumunu söylememiş olsaydı, bu sonucu görebilecek miydim? Bana yapılan haksızlığın bu şekilde yanıp kül olacağını kendi gözlerimle seyretme şansım olacak mıydı? O anda rüyada gibiydim. Komutanın seslenmesi üzerine hüya görmediğimin farkına vardım. Komutan, sayın öğretmenim buyurun gidelim demesiyle, kötü kâbusundan uyanmış gibiydim.
Sayın komutan, göstermiş olduğunuz ilgi ve alakanıza çok teşekkür ederim. İlk önce il disiplin kurulunun, sonrada buradaki sonuç İçimde yanan ateşi söndürmüş oldu, dedim. Sonrasında birlikte aşağı kata indik.
O kadar mutluydum ki yüzüm gülmeye başlamıştı. Komutanla vedalaştıktan sonra, hızla karakoldan ayrıldım. O heyecan ve sevinç içinde doğruca tekel satış yerine gittim. Bir yetmişlik rakı aldıktan sonra, doğruca Cambaz Hasan’ın petrol istasyonuna yolandım.
Hasan elimdeki torbayı görünce, yine başına vurdu değil mi? Dedi.
Yok ya başıma falan vurmadı ama canım seninle sohbet etmek istedi. Sende bahçenden bir şeyler topla, tavuğu da güzelce bir sote yaparsın, senin sotene doyum olmuyor. Az sonra komutanı da çağıralım, güzel bir sohbet edelim, dedim.
Cambaz Hasan arif adamdı. Ya boş versene hoca, yine bir durum var sende, dedikten sonra hadi ben işime bakayım deyip, bahçeden bir şeyler toplamaya gitti.
Cambaz Hasan bahçeye gittikten sonra, komutana telefon ettim. Doğum günüm bugün, müsaitsen gel birlikte kutlayalım deyip, telefonu kapattım. O anda cambaz Hasan içeri girdi.
Vay vay, baksan hele beyefendinin doğum günü varmış da, bana bile söylemiyor, dedi.
Gülerek, sürpriz olsun istedim. Çünkü sen, ben birde komutan olsun istedim. Yani üçümüzden gayri kimseler olmayacağı için, söylemedim. Arkadaşlar duyarsa ayıp olamasın diye düşündüm.
Cambazda yaman adamsın hoca ya dedi. Tamam, benden sır çıkmaz bilesin, dedi.
Fazla bir zaman geçmeden komutanda geldi. Yemeğimizi yedikten sonra, Cambaz rakılarımızı kadehlere doldurdu. Hadi doğum günün kutlu olsun, deyip kadehleri tokuşturup kafaya çektik.
O gün Cambaz Hasan gerçekten doğum günüm olduğunu zannetmişti. Komutanda kutlu olsun dediği için iyice inanmıştı.
Velhasıl Cambaz Hasan’a durumu çaktırmadık. Güzel bir akşamı harika bir sohbetle, neşe içinde geçirdik. Yemek ve rakımız bitmişti. Başkaları gelmeden, cambazın mekânından ayrılıp gittik.
Aradan geçen iki ay sonra, 1402 den birçok öğretmeni, meslekten attılar.
Dört yıl daha Şamlı İlkokulundan çalıştıktan sonra, İstanbul’a tayin istedim. İlk olarak Beykoz, Soğuksu İlkokulunda göreve başladım.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















