11. BÖLÜM VE 10. KISIM
Şamlı Kasabası İlkokulunda geçen yıllarım.
Müdür müstahdemi çağırdı, zarfı iadeli taahhütlü gönderilmesi için postahaneye gönderdi.
Bende o günden sonra, bir öğretim yılı gibi bir zaman dilimi içinde, Fazlı Beye idareciliğin ve yazışmanın bütün kurallarını öğretmiş oldum. O da her türlü yazışma hususunu öğrenmeği başardı. Bu yönüyle bana çok bağlandı. Hiçbir zaman bir dediğimi iki etmedi. Dostça yedi yıl birlikte çalıştık. Bu birliktelik her kese örnek olan bir birliktelik olmuş oldu. Ben nereye çağrılsam, mutlaka yanımda yer almaktaydı. Alkol almadığı halde, benim alkol aldığımda da masamda oturuyor, sohbetimize iştirak ediyordu. Fazlı Beyin haricinde, Hayatı Beyle de aynı görüşleri paylaşmamış olsam da, o da beni kısa zamanda anladı. Fazlı Beyle olduğu gibi, O’da yanımdan ayrılmadı. Hele Mete Bey vardı ki okulun gülü çiçeğiydi. Altı yıl üst üste okulu halk oyunları dalında bölge birincisi yaptı. Bu arkadaşlarımla birçok kez, birçok sofrayı paylaştık. Diğer arkadaşlarla da hiçbir sorunum olmadı. Yedi yıl Şamlı İlkokulunda huzur içinde görev yapmaya devam ettim.
Bu arkadaşların haricinde, bir arkadaşım vardı ki onunla her cumartesi günü Balıkesir’e iniyor ve hasret gideriyorduk. Diğer bir arkadaşım da, Kars’tan Foto Kemal’in kızı Selma idi. Selma’nın babası ve amcasıyla on iki eylülde bir aylık bir tutukluluk süreci içinde arkadaşlığımız olmuştu. Selma Hanım öğretmendi, o da beni gibi sürgün yemişti. İkimizde bir birimizden teselli buluyorduk. Akşama kadar gezip tozup sonrasında, haftaya görüşmek üzere deyip ayrılıyorduk. Hafta sonrası bir gün Selma’yla buluştuk. Kurtdereli Parkında oturup sohbete başladık. Elimi tutu, sana hoşuna gitmeyecek haberlerim var dedi. Kaynağını söylemeyeceğim ama, ikimiz hakkında takip edildiğimize ait bilgiler aldım. Bu ikimizin de son görüşmesidir bilesin dedi.
Biranda şaşkınlaştım. Hayrola neymiş önemli olan haberin, diye sordum?
Bu hususta hiçbir söz söylemeyeceğim. Sen ağzını sıkı tut yeter. Yoksa başın yanar bilesin. Şimdi gazinoya gidip bir güzel kafaları çekelim, sonrasını oluruna bırakalım, dedi.
Bu söz üzerine, son olarak el ele tutuşarak parktaki gazinoya gittik. Ben rakı, Selma’da şarap içti. Sanki ayrılığımızı kutluyormuşuz gibi bir durum yaşadık. Sonrasında biri birimize sarılıp vedalaşıp, ayrıldık. Bu görüşme Selma’yla son görüşmemiz oldu. Selma’ya ne oldu, nereye gitti, ne yapıyor içimde bir sızı olarak kalıp gitti.
Bu önemli bilgi, adımımı daha dikkatli atmama sebep oldu. Çünkü Şamlı karakol komutanıyla ailece samimi görüşüyorduk. Bir birimize gidip gelmekteydik. Bildiğim yazı ona gelince, ister istemez terettüde düşmeye başladığını gözlemledim. Benim gerçek yanımı öğrenmek için, her zaman çeşitli mevzu açıyor ve benden fikrimi soruyordu. Fırsatını kolluyor ve çeşitli konularda benim bilgilerimi yoklamaya çalışıyordu. Bense her zaman olduğu gibi tek bir liderim ve kahramanım var o da Mustafa Kemal Atatürk’tür, diyordum. O’nun haricinde hiçbir kişi düşüncesiyle işim olmaz. Ben kendimi mesleğime adamışım. Ne yazık ki bu düşüncem şimdi hiçbir işe yaramıyor diyordum. Bu durum ikimiz arasında iki yıla yakın bir muamma olarak sürüp gitti. İki yıl sonra başçavuşun tayini bir başka karakola çıktı. O hâlâ ilişiğini kesip gitmemişti. Görüşmek istesem de, bir türlü karar veremiyordum. Tesadüf bu ya, bir gün çarşıya gidiyordum. Tam köprünün üstünde Başçavuşla karşılaştık. Toklaştık hayırlı olsun tayinin çıkmış, dedim. Sağ ol deyip, koluma girdi karakola doğru yürümeye başladık.
Hayrola nereye gidiyoruz, demek zorunda kaldım? Doğrusu aklıma kötü şeyler gelmedi dersem yalan olur.
Merak etme, sana çok önemli bir bilgi vereceğim, dedi. Odasına geçtik, gösterdiği sandalyeye oturdum. Çay içtikten sonra hemen konuya girdi. Bak arkadaş ben gidiyorum. Seninle birlikte arkadaşlığımız ve aile dostluğumuz oldu. Ben vicdanı bütün bir insanım. Gördüğüm ve edindiğim intiba, birikimli ve deneyim sahibi bir öğretmensin. Ne var ki Kars’ta başına bir takım olayların geldiğini biliyorum. Ancak askeri yönetimin istihbarat birimince üç yıl süreyle her ay düzenlenmek kaydıyla, istenen hal bildirimi raporunu yazıp gönderiyorum. Şimdi ben gidiyorum, olurda buraya vicdansız bir kişiye rast gelebilirsin. Sizi çok iyi tanıyan birisi olarak benden bu kadar. Kendine dikkat et, dedi.
Ya komutan ne diyorsun Allah aşkına, ne için niçin başımı yakarlar. Ben neysem o. Her yerde nefesi ensemde insanlarla yaşamaktan bıktım.
Sonra vedalaştık ve izin isteyip yanından ayrıldım. Birkaç gün sonra yeni karakol komutanı gelip görevine başladı.
Okulumuz müdürü ve öğretmenleriyle birlikte, komutana hoş gel dine gittik. Çayımızı yudumluyorken, bir den bire, Mürsel Adıgüzel hanginizdiniz, dedi.
Bunun üzerine benim dedim. Hayrola adım çok mu ilginizi çekti, dedim.
Evet dedi, bende Karslıyım. Iğdır’danım. Yanı hemşerimsin. O yönüyle bir daha kim olduğunu belleğim diye sordum.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















