11. BÖLÜM VE 6. KISIM
Taşkesiği köyünde gecen günlerim.
Göstermiş oldukları misafirperverliklerine teşekkür ederek, muhtarla birlikte yurttan ayrıldık.
O gün elektrikle ilgili yapmış olduğum teklif sonucu uygun görülmüş olmalıydı ki ertesi gün elektrik teknisyeni geldi, kahveden bir hat alarak, odama elektrik bağladı. O damda elektriğin olması, kafamdan geçen birçok karmaşık düşüncelerimi ortadan kaldırmaya yetmişti. Elektrik olayı, yurt müdürüyle dostluğumun başlangıcı olmuştu.
Benimde de köye ve okula alışma sıkıntılarım yavaş yavaş geçmeye başladı. Birkaç hafta içinde, öğrencilere ve de köylülere alıştım. Doğrusunu söylersem bu şartlara alışmak zorundaydım. Başka çarem de kalmamıştı. Okuldaki geçen zaman içinde, güçlüklerden birisi, birinci sınıfta iki, diğer sınıflarda birer öğrencinin olmasıydı. Sayılar azda olsa, çalışma yıllığını birleşik sınıflara göre hazırladım. Bunun ötesinde, okulun salonunda gösterişli bir Atatürk Köşesi düzenledim. Sınıfı birleştirilmiş sınıf konuma getirdim. Başımdan hiç bir şey geçmemiş gibi, çalışmaya başladım. Nisan ayının son günleriydi, evde daktilomun başına oturup günlüğümü yazıyordum. Bir anda kapım çalındı ve köy bekçisi içeri girdi.
Öğretmen bey, köyün içinde ve her yerinde jandarma kaynıyor. Niçin geldiklerini bilmem ama başlarındaki yüzbaşı sizi görmek istiyor, dedi!
O anda içim cız etti. Eyvahlar olsun, o zalim insanlar burada da beni rahat bırakmayacaklar sözünü, içimden geçirmeye başladım. Tamam, bekçi kardeş, gidin giyinip geleceğimi söyleyin, dedim.
Bekçi gittikten sonra, giyindim ve saçımı taradım, kendime çeki düzen verdikten sonra, kahvehaneye gittim.
Kahvede üç beş yaşlı insan oturmaktaydı. Yüzbaşı ise ayakta duruyor ve onlardan bir şeyler soruyordu.
Kendimi tanıttım ve benimle görüşmek istemişsiniz, dedim.
O da kendini tanıttı ve sonrasında okulu görmek istediğini söyledi.
Bu isteği üzerine, hep birlikte okula doğru yola koyulduk.
Yol boyunca bana akıl almaz sorular yönetti. Sormuş olduğu sorulara bildiğim ölçüde makul cevaplar verdim. Yolumuz bitmiş ve okula gelmiştik. Yüzbaşı okulun kapısından içeri girdikten sonra, ilk işi, önce salonu, sonrada sınıfı gezdi. Salondaki Atatürk Köşesi’nin önünde durdu. O anda kendince incelemeler yaptı. Dikkatini çeken neler vardıysa, başını sallayarak onaylıyordu. Belli ki bu yaptıklarıma hayran kalmıştı.
Bana bu okulda kaç öğrencin var diye hiç bir şey söylemeden, bu çalışmaları siz mi yaptınız, diye sordu?
Evet, ben düzenledim dedim.
Geriye döndü ve beni tebrik etti.
Bende kendisine teşekkür ettikten sonra, öğretmen odasına geçtik oturduk. Burada da eğitim öğretimle ilgili bir takım sorular sorduktan sonra, ayağa kalktı. Şimdi sizinle birlikte buradaki kurs yapılan yere gideceğiz, dedi.
Bende itiraz etmedim. Olur gidelim, dedim.
O zaman buyurun gidelim, deyip ayağa kalktım. Odamdan çıktık ve okulun kapısını kapattıktan sonra, kurs binasına doğru yola koyulduk. Kursa doğru yürürken, yüzbaşının bana yolda sorduğu soruları düşünmeye başladım. Demek ki yüzbaşının hedefi ben değildim. Hedefi, kursla ilgili bilgi edinmekti. Birlikte kurs binasının önüne vardık. Dışarıda hiçbir kimseler gözükmüyordu. Jandarmalar binanın etrafını kuşatırken, bizde emencik kurs binasının kapısından içeri girdik. Birde ne göreyim, benim kurs yöneticisine tavsiye ettiğim, Atatürk Portresi, İstiklal Marşı ve Ey Türk Gençliği hitabesi duvarda asılı duruyor. Yüzbaşı, giriş duvarda asılı duran, Atatürk’le ilgili yapılan çalışmalara gözü takıldı.
Hocam baksanıza, çok şahane bir Atatürk Köşesi düzenlemişler. Demek ki bu kurs legal çalışan bir kurstur. Bu kursu yönetenler, Atatürkçüdürler. Bu ayaküstü sohbetten sonra, müdürün odasına girdik.
Kurs Müdürü neye uğradığına şaşırdı. Buyur etti ve oturmamızı istedi.
Yüzbaşı oturmayacağını ve yurdu gezeceğini söyledi. Buyurun hep birlikte bakalım, neyiniz var neyiniz yok, bir kontrol edelim, sonra gelip otururuz, dedi.
Yurt Müdürü önümüze düştü ve yurdun her birimini gezdirdi.
Yüzbaşı, her girdiği odalarda Atatürk Portresini, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabeyi gördükçe, memnuniyeti gözlerinden okunuyordu.
Sonunda, hayranlığını gizleyemedi ve dedi ki, ya arkadaşlar, beni buraya bu yurdu kapatmaya, öğrencileri ve sizleri alıp görmeye göndermişlerdi. Ama sizin buradaki bu çalışmalarınızı gördükten sonra, sizlere her hangi bir işlem yapmaktan imtina ediyorum. Bundan sonrada böyle devam edin. Herhangi bir durum söz konusu olacak olursa, hiç korkmayın arkanızda ben olacağım, dedi.
Konuşmasını tamamladıktan sonra, elini uzatarak kurs müdürünü tebrik etti.
Bir ihtiyacınız olursa, merkeze gelin ve mutlaka haberim olsun. Bundan sonra her daim yanınızda olacağım, dedikten sonra, tokalaştık ve yurttan ayrıldık.
Bende Yüzbaşıyı yolcu ettikten sonra, mekânıma geldim.
Aradan bir saatlik bir zaman geçmemişti ki, kurs müdürü ve kurs hocaları muhtarla birlikte yanıma geldiler. Müdür elimi öptü. Minnettar olduğunu söyledi. Siz daha önce kursa gelmeseydiniz, bana yapmam gerekenleri söylemeseydiniz, bizim şimdi halimiz nice olurdu? Hepimiz, size çok şey borçluyuz. Yurt yetkilisi olarak bilmenizi istediğim bir teklifim olacak, oda bugünden sonra siz bizim ağabeyimizsiniz. Bundan sonra burada kaldığınız sürece, her öğün yemek ihtiyacınızı yurdun mutfağından karşılayacağız. Sizin iyiliğimizin altından başka türlü nasıl çıkarız. Bize gönderilen Allah’ın bir lütfusunuz. Eğer senin dediklerini yapmamış olsaydım, kim bilir başımıza neler gelecekti.
Yurt Müdürü bu sözleri söylerken haddinden fazla heyecanlıydı. Öğretici hocalarda aynı heyecan içindeydiler. Bu süre içinde hissettikleri heyecanı gözlemlerken, heyecanlarının yatıştırmak maksadıyla, kendilerine tavsiyem olarak, yaşamım da edindiğim tecrübelerimi aktardım. Bir de günümüz koşullarında, ülkemizde bir antidemokratik zorba bir yönetimin mevcut olduğunu, ihtilalcıların yönetim biçimi ve anlayışının hâlâ oturmadığını, dolaysıyla çok dikkatli olunması gerektiğini tavsiye ettim. Bakın ben yurda muhtarla geldiğimde de bu eksikleri söylememiş olsaydım kim bilir şimdi neler olurdu. İyi ki muhtar, beni yurda getirmişti. Asıl önemlisi muhtara teşekkür etmenizdir. Benim yurda gelmeme sebep olan muhtar oldu. Şimdi hepinize geçmiş olsun. Büyük bir tehlike atlattınız, dedim.
Bu anlatımı yaparken, on iki Eylülde başıma gelenler gözümün önünden geçmeye başladı. Kusura bakmayın, kısa bir dalgınlık yaşadım. Ha şunu diyecektim diye sözlerime devam ettim. Ne var ki bende burada uzunca kalmayacağım. En çok kalacağım okullar tatil oluncaya kadardır. Yinede burada olduğum süre içinde, başka sorunlarınız olursa yardımcı olabilirim, dedim.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















