11. BÖLÜM VE 5. KISIM
Göreve Dönüş.
Suyu içtikten sonra, tekrar okula döndük. Okula ait olan evrakların bulunduğu odaya geçtik.
Bir müddet evrakları karıştırdım, bir de ne göreyim, kayıtlı olan mevcut öğrenci sayısı, altı. Kendi kendime içimden nerden nereye diye geçirmeye başladım. Olacak iş değil, Allah kahretsin, diye geçirmeye başladım. Beni bu altı öğrenci için mi bu okula verdiler?
Muhtar, defteri karıştırdığımda öğrenci sayılarını saydığımın farkında olmalı ki, öğretmen bey diye söze başladı. Bak sana köyümüzle ilgili bir durumu anlatayım. Bir takım nedenlerden dolayı, köyümüzün yeni yetme gençleri iş bulmak maksadıyla, şehre yerleşiyorlar. Bu nedenle evlenenler şehirde yaşadıklarından, köyümüzde çocuk kalmadı. Bu çocuklarda, şehirse geçim sıkıntısı çeken gençlerin çocuklarıdır. O nedenle çocuklarını anne ve babalarına göndermişlerdir. Bu nedenle köyümüzde ne öğrencimiz kaldı, ne de gençlerimiz. Askerliğini yapıp gelenler, köyde durmuyorlar. Bu anda köyümüzde kalanların en genci benim. Bende kırkı geçtim. Benim haricimde kala kala otuza yakın yaşlılar kaldı. Bu çocukların burada oluş sebebi böyle. Ebeveynin ne yapsın, evladın balası. Malum torun tatlı ve şirin olur. Durum böyle işte, altı hanede topu topu altı öğrenci var. Köyümüzde mevcut öğrenci durumu, bundan ibarettir. Bunun içinde okulumuza tayin edilen öğretmen ne yazık ki uzunca bir müddet kalmıyor. Bakalım sen ne kadar kalacaksın?
Muhtar ben de bu köyde ve bu lojmanda kalamam. Şimdilik başımı sokacak bir yer bulursanız, sene sonuna kadar idare eder kalırım. Aksi halde bende giderim, dedim.
Bu sözüm üzerine, muhtar görmüş olduğun köy kahvemizin arka bitişiğinde ihtiyar heyeti odamız var. Orasını heyet odası olarak kullanmıyoruz. İstersen bakın, beğenirsen orada kalırsın. Başka sizin kalacağınız bir yerimi bulunmamaktadır.
Şaşkınlık içinde okuldan ayrılıp, muhtarın söylemiş olduğu heyet odasına bakmaya gittik. Heyet odası bana göre yeterliydi. Zaten başka bir çarem de yoktu. Orada kalmayı kabul ettim. Odanın iç temizliğini yaptıktan sonra, Muhtar gidip evinden bir karyola getirdi. Onu da yerleştirdikten sonra, gidip kahvehaneden yatak ve diğer eşyalarımı alıp getirdik. Yatağımı güzelce karyolanın üzerine serdim. Sonrasında götürmüş olduğum çanak gömlek ne varsa yerleştirdim. Tek kıymetli olan eşyalarımdan birisi daktilomdu. Daktilomu da muhtar masasının üzerine koydum.
Muhtar izin isteyip gittikten sonra, daktilomun başına geçtim, ilk günümün ilk yazısını yazmaya başladım. Yazım bittikten sonra, birde akşam çorbası pişirip içtim. Çorbamı İçtikten sonra, tekrar daktilomun başına geçtim. O gece uykum gelinceye kadar, yaşadıklarımı yazmaya başladım. Uykum gelince de yatıp uyudum.
Oda istediğim gibi olmasa da, lojmandan emniyetliydi. Odanın küçük bir salonu vardı. O salonun oluşu nedeniyle, kendimi emniyette hissediyordum. O gün o oda içinde bütün günü hayaller kurarak geçirdim. İkinci gün gelip çattı. O günde akşam yemeğimi muhtar getirdi. Birlikte yedik ve sohbet ettik. Sohbet esnasında muhtar nereli olduğumu sordu. Bende Karslı oluşumu söyleyince, muhtar şaşırdı, hadi ya dedi. Doğrusu muhtarın hadi ya demesinden az da olsa irkildim. O arada Muhtar söze devamla, ben Kars’ta askerlik yaptım. Karslılardan çok büyük insanlık gördüm. Bundan dolayı Karslı olan kişilere hayranlık duyuyorum, dedi.
Muhtarın Karslılara hayran olması, benim için bir güvence oldu. O günden sonra, muhtar hep yanımda oldu. Köyün her durumunu anlattı. Köyde bir vaiz yetiştiren öğrenci yurdu olduğunu söyledi. Yurtla ilgili bildiklerinin bilgisini aktardı. Muhtarın anlattıklarına göre, Bazı para babaları orman içinde yaptırdıkları yurtta, imam yardımcısı ve vaiz yetiştiriyorlardı. O yurda çok büyük masraflar yapılıyorlar. İşin doğrusunu sorarsan, bende teferruatın tamamını bilmiyorum. “İstersen yarın seni yurda götürüp gezdirebilirim,” dedi.
Bundan memnun olacağımı söyledim. Sohbet o kadar ilginçti ki, Vakidin nasıl geçtiğini anlamadım bile. Muhtar uykumun geldiğini anlayınca hemen izin isteyip gitti. Bende kapımı kilitleyip, yatıp uyudum. Erken kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra okula gidip çalışmalarımı yaptım. Gün akşam olmuştu birde baktım muhtar geliverdi. Öğrencileri gönderdikten sonra, muhtarla birlikte yurdun olduğu yere gittik. Yurt ormanın orta yerinde büyük bir alandaydı. Dışarıdan bakıldığında, ağaçlardan yurt var mı yok mu görülmemekteydi. Bina dört katlı olup, her türlü konfora sahipti. Muazzam bir teşkilatı vardı. Binanın içi ve dışı Jeneratörle aydınlatılıyordu. Ayriyeten köy kahvehanesinin elektriğini de o jeneratörden veriyorlardı. Yurdun mesul müdürüyle tanıştıktan sonra, kursun öğretim görevlileriyle de tanıştırıldım. Hep birlikte yurdu baştan aşağı gezdik. Sınıflarda ve salonda Atatürk Portresi, İstiklal Maşı ve Gençliğe Hitabe yoktu. Bunlar gördüğüm en önemli eksiklerdi. İçimden geçen duygularla boğuşmaya başladım. Acaba bunlar Atatürk’e karışımıdırlar. Karşı olduklarından mı Atatürk portesini asmamışlardı? Bu soruyu kendi kendime soruyordum. Neden-niçin hiçbir yerde Atatürk portesi yoktu. Acaba söylersem, beni yanlış anlarlar mı diye düşünmeye başladım. Bu düşüncemi söylemek için daha fazla dayanamadım. Akabinde söyledim. Sayın Müdür Bey, öncelikle bana yurdu gezdirip bazı bilgileri aktarmanız dan dolayı müteşekkirim. Sizlere başarılar diliyor ve teşekkür ediyorum. Ancak bir eksiğinizi söylemek istiyorum. O da salonunuzda, odanızda ve sınıflarınızda Atatürk Portresi, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe yoktur. Eğer bu eksikleri gidermiş olursanız, olur ya herhangi bir durum karşısında, ihtilalcıların hışmına uğramazsınız. Bunu bir önerim olarak düşünmenizi dilerim.
Müdür söylediklerimi alık alık dinledi. Bana ne haklısın nede haksızsın da demedi. O arada ayağa kalkarak, sayın hoca bey, gelin sizi öğrencilerimizle de tanıştırayım, dedikten sonra hemen hareket etti ve hep birlikte, bodrum kata indik. Orasının da, öğrencilerin ibadet ettikleri yermiş, meğerse.
İçeri girdiğimde yaklaşık olarak ellinin üzerinde öğrencinin kuran okuduğunu gördüm. Öğrenciler beni görünce tedirgin oldular. Müdür durumun farkına varmış olmalı ki, bakın çocuklar bu arkadaş, köyün okuluna yeni tayin edilen öğretmendir, dedikten sonra, öğrenciler rahatlamış oldular.
Öğrencilerin bu hareketleri üzerine, daha çok rahatlamaları bakımından, bende sizin gibi yaşlarda, aynen böyle caminin medresesine gidip din eğitimi aldım. Dinimizin en iyi bir şekilde öğrenilmesinin çok önemli ve faydalı olduğunu, hurafecilerin yanlış anlatımları karşısında, bilinçli bir kişi olmanın çok önemli olduğunu anlattım. Sonrasında muhtara gidelim dediysem de, Yurt Müdürünün ısrarı üzerine, akşam yemeğine kalmayı kabul ettim.
O gün, muhtarla birlikte yurtta kalarak yemeğimizi yedik. Yemekten sonra çayımızı içerken, aklıma gelen düşünce doğrultusunda, benim kaldığım yere de bir lambalık elektrik çekmelerini rica ettim.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















